Bundan 10 yıl önce biri karşıma geçip bana memlekette yasaklara bu kadar kolay alışacağımızı söyleseydi sağlam kahkaha atardım suratının orta yerine.
Gene biri çıkıp karşıma insanların kendi otokontrolünün bile devlet tekeline geçip sırf kendinizi idare etmeyi bilmiyorsunuz mantığı ardına sığınılarak kişisel özgürlüklere müdahale edileceğini söyleseydi gene gülerdim.
Şimdilerde gülemiyorum. Düşünüyorum, uzun uzun. Bilinçli ve planlı bir şekilde yasaklandırılmaya alıştırılan bu toplumu seyrederken; hatta içlerinden biri olarak güdülüyor olduğumu üzüntüyle hissederken gülmek içimden bile gelmiyor.
Sanal yasaklarla bile tanıştık maalesef. Paylaşım sitelerinden blog ortamlarına, edebiyat portallarına kadar pek çok siteye erişimimiz engellendi.
Neden? Çünkü biz; yani Türk internet kullanıcıları; kendi aklına sahip olacak bireyler değiliz ne yazık ki. Hepimiz yapmıyor muyuz? Kendi kendimize hınzır hınzır gülümseyip “sen yasaklarsan yasakla, ben yolunu bulurum nasılsa iki ayar değiştirip her siteye girerim” diye eğlenmiyor muyuz bu yasakçı zihniyetle? Olayın biraz dışına çıkıp bakıldığında aslında sadece çingene kurnazlığına alıştırılıp yasaklara çağdaş çözümler bulduğumuza ikna edildiğimizi görmemek ise mümkün değil. Sen buluyorsun çözümü, susuyorsun. Ben buluyorum çözümü, susuyorum. Çözümü henüz bulamayanları düşünen yok, akıllarını kullansınlar diyip geçip gidiyoruz. Ama bu mudur doğru olan? Böyle davrandığımız, şahsi paslarla gole gittiğimiz için bölünüyor ve yönetiliyor değil miyiz sizce?
11 Şubat 1998’de kumarhaneleri kapatıldı bu ülkenin. Neden? Çünkü insanlar çoluk çocuğunun rızkını kumara harcamasın diye! Kötü bir alışkanlık diye ! E ne oldu? Haftanın 4 günü her semtte basılan ve her şehirde mantar gibi bitiveren illegal kumarhanelere yol açtınız. Üstelik bunları diğerleri kadar bile kontrol edebilmeniz mümkün değil. Eskiden bu sektör sayesinde benim ülkeme turist gelir, otelci kalkınır, acenteci kalkınır, garson kalkınır, oda temizlikçisi kalkınır, bahçıvan kalkınır, kurpiyer kalkınır, tesis sahibi kalkınırdı. Şimdi ise sadece vergi kaçıran işletmecisi ve hadi bu gece basmayım size diye düşünüp görmemezlikten gelen görevlisi kazanıyor. Kumar gene oynanıyor kardeşim. Üstelik sadece cebindeki parayı rulete yatıran adam kaybetmiyor bu sefer. Ben de kaybediyorum, oradan alacağı vergiyi okula yatıramadığın için 6 yaşındaki çocuk da kaybediyor, bu ülkeyi seven herkes kaybediyor. Ne hakkın var beni bu kazançtan mahrum edip kaybeden hanesine adımı yazdırmaya?
İllegalciler memnun mu sanki kazanmak için durmadan adres değiştirip yerin altına kaçmak durumunda olduğu için? Sen devlet olarak yasak değil kural koyacak otoriteye sahipsin ama işine gelmiyor ki… Kadrolaşmışken, stratejik noktalar eşin dostun tekelindeyken nasıl gelsin ki zaten? Madem kocaman Devlet’sin o halde yasaklayacağına bugün bu işi kontrol edebileceğin kadrolar yetiştir, ağır vergiler ve mutlaka uyulması gereken kurallar koy. Yok sen bunları yapmayı beceremediğin ( becermek içinden gelmediği ) için 10 yıl önce içimizden 20.000den fazla insanı işsiz ve çaresiz bıraktın. Bu günahın bedelini işte parmağı olan herkes ağır öder umarım…
Sanal ortamda sahte çiplerle poker oynuyoruz diye bile rahatsız ettik Devlet’i!
Çoluğu çocuğa kumara alıştırmayalım bahanesi altında yeni nesilleri de yasağa alıştırmak için sıvandı kollar. O çocuğun anası yok, babası yok, eğitimcisi yok çünkü. Allah’ıma şükürler olsun ki başında Devlet’i var.
Hadi hayırlısı…
“Türkiye asla Malezya olamaz” diyenleri düşünüyorum. Acaba bu yalana da mı bilinçli bir şekilde inandırılıyoruz? Malezyalılaştık da henüz haberimiz mi olamadı diye düşünmekten kendimi alamıyorum.
Yeri gelmişken bir açılım da benden olsun;
“Demokrasi” halkın kendi kendini yönetmesi demektir beyler. Devletin halkı istediği gibi gütmesi değil…
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder