30 Temmuz 2011 Cumartesi

Bazen



Bazen gitmeli insan.

Çok bunalınca, hissettikleri azalınca, paylaştıkları mutlu etmemeye başladığında, heyecanı yok olunca, artık içinden koşup boynuna sarılmak gelmediğinde; bununla savaşmak yerine usulca kabullenmeli bu yoksunluğu. Ve gitmeli.

Bir mola vermeli, şöyle uzun soluklusundan.

Temelli gitmemek için, bir aralık gitmeli yani. Yapışıp kalacağına, yeri geldiğinde uzak kalmayı da bilmeli insan. Dipdibe kalarak kırıklarının üstüne yenilerini biriktirmek yerine; uzaklaşıp kaçarak, kırgınlıklarını hafifletmeyi denemeli.

Olursa ne alâ. Yok olmuyorsa, o da alâ...










--- Görsel alıntıdır ----

27 Temmuz 2011 Çarşamba

Yaşlı Kedi




Bugün bir yaş daha aldı bu kedi.

Saçlarındaki beyazlar arttı ama bir kuaför ile herşey çözülüyor.
Aklındaki "acaba"lar arttı ama "sorun değil" diye düşündüğünde herşey sorun olmaktan uzaklaşıyor zaten.

Hayatındaki karışıklıklar abartılı bir şekilde onunla yürümeye devam ediyor ama hayatı böyle kabullenmekten geri yapacak birşey olmadığı aşikar, onu da kabullendi.

Hissettiği gibi yaşaması için yeterince cesur olmadığının da farkında artık kedi ama böylesi daha hayırlı belki diye düşünmeyi de öğrendi.

Bütün hafta yoğun geçti, her yeri ağrıyor yorgunluktan ama bir dost sesiyle bir fincan kahvenin hepsini unutturacağına emin.

Hayat kendisinden insan ve zaman eksiltirken büyüyor kedi de düşe kalka.

Nefes almak böyle birşey işte :))

Nice yaşlar bana...






--- Görsel alıntıdır ----

20 Temmuz 2011 Çarşamba

Gel Keyfim Gel


Gel keyfim gel!

Kocaman bir plaj şemsiyesinin altında şezlonguma yayılmış oturmaktayım. Öyle kalabalık, sersefil bir plajda falan değil ama. Kumsalın hemen dibindeki kocaman bir evin sadece bana ait olan sahilindeyim. Müzik bir kıpır kıpır içimi açıyor, bir hafifleyip dinlendiriyor. Pek sevgili DJ'im yüzüme bakıp ruhsal durumumu anlayarak tam da o an çalsa diye düşündüğüm tüm parçaları dizi dizi çalmakta.

Yanımda 50 tane kitap var. Canım hangisini isterse açıp okuyorum.

Bira hep buz gibi, patates kızartmam hep sıcak ve çıtır çıtır...

Deniz kokuyorum.

Akşama evin bahçesindeki dev ekranda çimlerin üstüne, yıldızların altına serile serile seyredeceğim filmin hayalini kuruyorum.

Sıcak mı geldi, kalkıp iki adımda suya kavuşuyorum. Sürekli ıslak gezsen mesele değil hani, yazın orta yerindeyiz nede olsa.

Hiç telefon sesi yok. İnsanlara duyulan özlem de yok. Sevdiklerim yanımdalar. Gerisi zaten teferruat :)

Hiç üzüntü yok, hep gülücükler. Hiç endişe yok, hep emniyette olma ruh hali.

Araç sesi yok, bekleme yok, tercih yapmak yok, kapris yok, giyinmek için mecburiyet yok.

Çarşaflar bembeyaz, havlular yumuşacık, saçlar ahenkle dans ediyor.



Olsa fena mı olurdu yani şimdi :((

Beynim bulandı, sıcak beni çıldırtmakta. İmdat...






--- Yukarıdaki satırların hepsi külliyen yalan ve malesef görsel de çalıntıdır :(( ----

13 Temmuz 2011 Çarşamba

Korku




Korktu.
Gidip de varamamaktan değil,
varıp da dönüş yollarını kaybetmekten değil,
dönüp de geride bıraktıklarını yerlerinde görememekten değil;
bir kendini bulmaktan, bulduğundan korkmaktan korktu.
( Pinhan / Elif Şafak )

Gitmeyi mesele sanır da hep gitmek istemekten, gidememekten, gidememiş olmaktan şikayet eder de insan; sonra bir yerlere bağlanıp öylece kalakalır hani. Aklının bir köşesi hep o yoldadır ama dönüp gitmek, o kuyuya dalmak cesaret ister işte.

Yanındakilerden, sahip olduklarından, biriktirdiğin onca şeyden, planladığın pek çok işten, sevdiklerinden, sevenlerinden, seviştiklerinden, hatta isteyip de sevişemediklerinden, söz verdiklerinden, dolapta seni bekleyen bir parça beyaz peynirden gidemez insan.

Kendine doğru yürürken yalnız kalmaktan korkar çünkü. Gerçekte "Ne" olduğunu görmek cesaret ister, "Kim" olduğunu bilmek yürek ister. Çünkü sandığımız BEN ile gerçek BEN arasında hep öyle büyük bir kalabalık sıkıştırırız ki hepsini bir tarafa bırakıp, bir tek kendimizle yalnız kalmak zor gelir bize.

Asansörde karşılaşmış iki yabancı gibi sıkıntılı sıkıntılı bakarız ayakkabılarımızın burunlarına. Yarı hazırolda, anksiyetesi tavan yapmış bir savunma modunda,"gelsek de insek" fikriyle sayar dururuz katları içimizden...

Ve bir gün geliriz o kata. İneriz kendimizden. Gerçekte kim olduğumuzu hiç bilemeden.





------Görsel alıntıdır--------

11 Temmuz 2011 Pazartesi

Anladım ki




Anladım ki kendini fazla ciddiye almayacakmışsın. Gün gelir, senden daha önemli insan ve meselelerin başrolünde olduğu bir kadere boyun eğermişsin.

Anladım ki insanları fazla ciddiye almayacakmışsın. Gün gelir, senin boyundan büyük kaftan biçtiklerin, eteklerine takılıp düşerlermiş.

Anladım ki hayatı fazla ciddiye almayacakmışsın. Gün gelir, sen daha "ne oluyor" diyemeden o da biter gidermiş.

Anladım ki tek doğru bugün ve tek gerçek şu an elini tutanmış. Meğer yarın koca bir yalanmış...




------Görsel alıntıdır--------
Free Counter