30 Eylül 2010 Perşembe

Final



Aslında ben senden gideli çok zaman oldu ama o kadar 'sadece' kendin ile meşguldün ki haber vermek için rahatsız etmek istemedim...





.............(Görsel alıntıdır)..........

27 Eylül 2010 Pazartesi

Kapakları unutmadık umarım...



Sevgili Dostlar kapak toplamayı unutmadık değil mi? ( Konuyla ilgili yazdığım ilk yazı için lütfen burayı tıklayın )

Geçtiğimiz hafta Ataşehir Belediyesi'ne uğrayıp bugüne kadar biriktirdiğim yarım poşet kapağı teslim ettim, sadece 250 gram kadar toplamışız ama görevliler duyarlılığımız için teşekkür edip bu rakamı hiç de azımsamamam gerektiğini vurguladılar. En azından bir sandalyenin binde biri kadar katkı sağlamış oldum diyerek içimi ferahlatmaya çalışıyorum.

Neyse, hala vakit geç değil; toplamaya devam. Kampanya ile ilgili detaylı bilgi için ilk yazıda verdiğim telefonla görüşebilirsiniz, 30/09 son tarih diye duyuruluyor ancak görevliler yılbaşına kadar uzatılacağını söylediler. Bu tip kampanyalara öncü olduklarını da izlediğim için sorumluluk sahibi, bilinçli bu ekibi tekrar kutluyorum, elele daha ileriye...


25 Eylül 2010 Cumartesi

Ferzan Özpetek / Mine Vaganti ( 2010 )



Orjinal ismi "Mine Vaganti" olan ve "Serseri Mayınlar" diye Türkçe'ye çevrilen 2010 yapımı filmin yönetmeni Ferzan Özpetek.

Şirin bir İtalyan kasabası olan Lecce'de yaşayan köklü bir ailenin dramatik hikayesini eğlenceli bir dille taşımış Ferzan Özpetek ekranlara. Makarna üreticisi olan ailenin büyükleri işlerine tutkuyla bağlı bir şekilde hayatlarını bu küçük kasabayla sınırlamışken işin ve sülalenin geleceğini de ailenin yeni nesil erkekleri olan Antonio ve Tommaso'ya bağlamışlardır. Antonio büyük kardeş olarak işin başına geçmişken, Tommaso ise Roma'da sözde İşletme eğitimi almaktadır.



Filmimiz bir gelinin intahar girişimiyle, hikayemiz ise Roma'da okuyan Tommaso'nun Lecce'ye gelmesiyle başlar.

Fabrika için yapılacak yeni ortaklık sözleşmesine imza atması gereken Tommaso kasabaya geldiğinde kafası hayli karışık ve sıkıntılıdır. Çünkü ailesine itiraf etmesi gereken üç gerçek vardır hayatında... Biri asla işletme okumadığı, diğeri bir yazar olmak istediği ve sonuncusu ise bir eşcinsel olduğudur. Ailenin düşündüğü gibi kasabaya geri dönmek gibi bir isteği de kesinlikle yoktur, konuyu aydınlatıp bir an önce kendince özgürlüğünü kazanmak arzusuyla oturdukları akşam yemeği sahnesinde büyük abi Antonio herkese hayatlarının şokunu yaşatacaktır ki şaşıracaklara Tomasso da dahildir.



Tam da burada hemen klasik uyarımı yapmak istiyorum; yazının devamı filme ait detay içermektedir...

Tüm aile ve yeni ortakların davetli olduğu yemek esnasında büyük abi Antonio, kardeşinin itirafına fırsat vermeksizin kendi gerçeğini haykırıp "ben bir eşcinselim" söylemiyle babasına kalp krizi geçirttikten sonra küçük kardeş Tommaso planlarını ertelemek, abisinin rolüne soyunup ailenin dağılan fertlerini tekrar ayağa kaldırmak için erkek gibi yaşamak zorunda kalacaktır...

Yönetmen hikayenin ana hatlarını verirken bir yandan da tüm kahramanların kişiliklerine ışık tutup kimliklerin tamamına sakladığı 'tuhaf'lıkları ufak ufak ortaya çıkarmaktadır.



Filmin devamında seyirci artık tüm karakterlerle tanışmıştır;

Ailenin akıllı, anlayışlı ve sevgi dolu büyükannesidir Nonna.

Oğullarıyla gurur duymak isterken yaşadığı şokla kalp krizi geçiren Vincenzo, ailenin babasıdır. Alenen birlikte olmaktan zerre kadar utanmadığı metresinin evine, sırf oğlunun durumundan utanç duyduğu için gizlice gitmekten şikayetçidir.

Aileye ve evine hakim olabilmek gayretinde olsa bile ne yazık ki hiçbirinde fark yaratamayan Stefania, Vincenzo'nun karısı, evin annesidir.

Aşktan büyük darbe almış Luciana ise Nonna'nın kızı, Vincenzo'nun kardeşidir. Gençlik yıllarında kendini kaptırdığı ve uğrunda evini terkettiği bir serseri tarafından aldatılıp, beş parasız bir şekilde aileye geri döndükten sonra artık kimse tarafından ciddiye alınmamaktadır. Alkoliktir, seks bağımlısı ve teşhircidir. Yitiktir bir anlamda...

Elena ise Stefania ile Vincenzo'nun üçüncü çocuklarıdır ancak kız çocuğu olduğu için hiç ciddiye alınmamakta, sürekli hor görülüp "Kadın işte" muamelesi görmektedir. Evli olduğu içgüveysi kıvamındaki hafif salak Salvatore ve sevimlilikten çok uzak iki kız çocuğu da Elena'nın bu kimliğinin altını çizmektedir.

Alba ise ortaklık yapılacak olan ailenin tüm duygularını sadece öfke ile ifade edebilen takıntılı, marjinal ve kontrolsüz kızıdır. Neredeyse her kadının eşcinsellere karşı beslediği "Ben bunu düzeltebilir miyim acaba?" duygusunun peşi sıra gitmeli mi durmalı mı ikileminde yalpalarken boynu bükük kalacaktır filmin ilerleyen sahnelerinde...





Yönetmen tüm karakterlerin sahip oldukları tuhaflıkları, seyirciye "İnsanoğlunun doğasında bu kadar çok sapkınlık olabiliyorken üstünde bu kadar gürültü koparılan eşcinsellik daha normal değil mi sizce de?" dercesine belirginleştirirken hikayeye eklediği eşcinsellerin de isteseler bile toplumca kabul edilen normlarda "Normal" gibi davranamayacaklarını ispat etmek istercesine kurgulamıştır akışı.

İşte bu tezatlar ve mübalağalar ile hikayenin özünde yatan dram, oldukça komik sahnelerle hem güldürüp hem sempati uyandıran bir görüntüye bürünmüştür filmin sonunda.






"Mutlu olmak" ile "Mutlu gibi yapmak" kıyaslanıp sürekli sorgulanırken, hayatın ancak istendiği gibi yaşanıldığında kazanıldığını ortaya koyan sahneler akmaktadır perdede.






Ailenin en aklı selim insanı gibi duran Nonna'nın delice aşık olduğu, uğrunda ölümü bile göze aldığı Nicola yerine onun erkek kardeşi ile evlenmeyi kabul etmesini izleriz yer yer beliren geçmiş görüntüleriyle. Zaman geçmiş hepsi ölmüş ancak Nicola'nın aşkı hala capcanlı duruyordur Nonna'nın anılarında. Ve parmaklarının ucundan uçup giden mutluluk sayesinde mutsuz bir hayatın ölüm kıvamında olduğunu iliklerine kadar biliyordur. İşte sırf bu yüzden eşcinsel torunlarının en büyük destekcisidir..

"Yarın fabrikada makarnaya dokunacağım" diyen Tommaso'ya "Hayır dokunma lütfen,
hep başkalarının istediğini yaparsan hayat yaşamaya hiç değmez" derken de bu bilgeliğin kucağındadır Nonna.



Final sahnesinde Toscana'lı Kız Nonna'nın hayat boyu kısıtladığı herşeyden intikam alarak yaşamına son vermesi, yediği tatlılar sayesinde şeker komasına girerek ölmeyi seçmesi de bu tatminsizliğe verdiği son tepkidir. Artık -mış gibi yapmamaya karar vermiştir çünkü.



Gene finalde Ölüm seramonisi ile Düğün seramonisi o kadar güzel iç içe işlenmiş ki mutsuz bir evliğin güzel bir "başlangıç" değil de kişi için aslında duygusal bir "son" olduğu gerçeği yönetmenin bakışından seyircinin fikrine sessizce akıp geçiyor sanki.




"Nicolo bana çok önemli birşey öğretti, en kötü halinde hatta ölmeyi istediğinde bile gülümsemeyi..."


Ben bu ruhunu çok sevdim filmin, yönetmenin tuhaflık konusuna dikkat çekerken seyirciyi ürkütmeden, ustaca bunu kabullenmesini sağlayacak bir farkındalık noktasına getirmesini de zekice buldum. Öyle ya, sizce de filmi seyrettikten sonra artık biraz daha sempatik değil miyiz eşcinsellere ?

Çok uzattım biliyorum ama son olarak filmin müziklerine değinmeden geçemeyeceğim; en beğendiklerimden Pink Martini'nin Una Notte a Napoli'sini buradan, Sezen Aksu'dan Kutlama'yı buradan, Baccara'dan Sorry I am Lady ( ki plajdaki dans sahnesi pek şekerdi ) yi buradan dinleyebilirsiniz.

Filmin web sitesi MineVaganti2010







.............(Görseller alıntıdır)..........

21 Eylül 2010 Salı

DiP



Birden kapı çalsın da içeri doluşsun istersin ya pür neşe bir kalabalık,
Hani kapı çalmaz da küsersin gelmeyen o kalabalığa...

Günlük güneşlik bir sabahla uyanmak istersin de
Ertesi sabah ancak rüzgar dağıtır saçlarını, karanlık basar ruhunu hani
Ve sen şansına söversin...

Aramak istediğin insanın numarası sende yoktur
Gitmek istediğin yerin adresini bilmezsin
Söyleyecek çok şeyin vardır da susarsın hani put gibi...

Ağlamak istersin de kendini iyi hissetmek için zorlayarak yaptığın makyajın bozulur ya hani...

İşte bu ağlak dip durumum beni benle bırakıp uzaklaşana kadar.........

Dokunulmazlık istiyorum 'yalnız kalma' hakkıma!



.............(Görsel alıntıdır)..........

8 Eylül 2010 Çarşamba

Bayramlık



Şeker Bayramı'mız kutlu olsun Dostlar. Rabbim kimseyi gördüğünden, alıştığından eksik, uzak bırakmasın.

Benim gibi fırsatı değerlendirip tatile kaçacaklar vardır mutlaka, sizlerden en büyük ricam ne olur tatil rehavetine kapılıp görevi unutmayın, oyunuza sahip çıkın.

Bir de trafik kurallarına uyalım, uymayanı uyaralım tabii :)

Sevgilerimle,




.............(Görsel alıntıdır)..........

6 Eylül 2010 Pazartesi

İncelikler Yüzünden


Öksürerek telefonu kapattığım günün ertesi sabahında "Nasıl oldun?" diye sormak için arayan, güne gülerek başlamama sebep olan güzel ruhlu bir dost...

Hiç bir zaman gitme ihtimalim olmadığı halde bir gün belki hayat bir sürpriz yapar da kapısını çalarım diye düşünerek beni bekleyen, kendisi kahveyi süt ve şeker kullanmadan içtiği halde sırf ben kullanıyorum diye o gün geldiğinde hazır olması için dolabında mutlaka bir küçük süt bulundurduğunu utanarak itiraf eden o sıcacık dost ses...

Okumayı istediğimi bildiği için satın aldığına yüzde bin emin olduğum, kitabı elime tutuşturup "satıcı tavsiye etti, benim vaktim yok okumaya sen okursun nasılsa!" diyen ve vakitsizlikten blogumu bile okuyamayacağını bildiğim halde benim için bir kitapçıda vakit harcadığını farkettiğim bir başka dost...

Bir dağın başında her türlü imkandan yoksun uyanmışken, sabahları kahve içmeden gözümü açamadığımı bilen bir dost sesin " Fazladan bir fincan sıcak suyum var, istersin diye düşündüm" diye gülümseyerek, bir elinde de kahveyle yanıma geliyor olduğu anı yaşamak...

Evinden çıkarken "Yağmur var, ıslanma boşuna, benim şemsiyemi al" diye ısrar eden ama ertesi gün işe giderken onun ihtiyacı olacağını bildiğim için şemsiyesini almadan çıktığım...Ancak birkaç dakika sonra çalan telefonda adını görüp herhalde birşeyimi unuttum fikriyle telefonu açtığımda gülerek "Çantana bak!" diyen; çantamı açtığımda almadığımı sandığım şemsiyeyi içine sıkıştırmış olduğunu farkettiğim dünyalar tatlısı başka bir dost...

Canım bebeğimin ameliyat olması gerektiği fikriyle üzüntüden kahrolurken beni avutmaya çalışıp, yanımda dimdik dururken; yanımdan ayrıldıktan sonra gidip bir başkasına saatlerce benim için ağlayan can dostum...

Benim kendimi kötü hissettiğim bir sırada, kendi girmek zorunda olduğu dersi bir an bile umursamayıp beni kucaklayıp evimize getiren, yatağıma yatırıp çorbamı pişirip başucumdan da ayrılmayan bir diğer can dost...

En sarhoş günümde her türlü saçmalığıma katlanarak beni ayıltana kadar kahrımı çeken, deliler gibi gülerken birden bire ağlamaya başladığım o sonsuz dakikalara şahit olup gene de dönüp arkasını gitmeyen bir başka dost...

Elime geçirdiğim bir karaoke mikrofonu ile avaz avaz en detone ruhum ile şarkı söylerken, kulaklarını kapatmadan yüzlerinde birer gülücükle benim eğleniyor olmama mutlu olan bir oda dolusu şeker dost :)

Bir tek kelimemden o sırada ne yaşıyor olduğumu hissedecek kadar benimle olan ve bu anlaşılıyor olmak duygusunun verdiği güvenle kendisine sıkıca sarılmış olduğum bir dost daha...

Ne zaman birlikte olsak hiç durmadan gülebildiğimiz,en keyifsiz olduğum anda bile beni kahkahalarla güldürebilen tek insan ama her sıkıntımda da herkesten önce yanıma koşan, keyifli ve kıymetli bir diğer dost...

Yıllar önce aldığı ama birlikte seyretmeye karar verdiğimiz 10 kadar film DVD'sinin yanında duran ve o gün bugündür fırsat yaratıp birlikte başına oturamadığımız için seyretmeyi bir türlü beceremediğimiz... Ve "Beni boşver, sen seyret bari" diye yalvardığım halde bensiz seyretmemeye direnen, sabırla o günün gelmesini bekleyen bir başka dost...

Ve daha pek çok incelikle hayatımda var olan, beni BEN yapan, beni bir başkası olmam için hiç zorlamadan olduğum gibi kabul eden, varlıklarıyla büyüdüğüm, direndiğim ve kendimi kabul edebildiğim onlarca güzel yürek...

Ve bugün yine çok şanslıyım çünkü başka hiçbir şeyi umursamayacak kadar onlara aidim ve her anımı güzelleştiren onlara sahibim.

İşte bu incelikler sayesinde yaşadığım türlü çirkinliğe sırtımı dönüp görmezden gelecek kadar beni güçlendirdikleri, yalnız bırakmadıkları, gerçekliğin ne demek olduğunu yaşatarak öğrettikleri ve bu sayede yolumda yüzeyselliğe ve çıkarcılığa geçit vermedikleri için de binlerce teşekkür onlara.



Kumbaranız hep "inceliklerle" dolu olsun, bir kırıntısı bile binlerce mutluluk yaratıyor ve sizi hiç pişman etmiyor çünkü...





Sertab Erener - Incelikler Yuzunden




.............(Görsel alıntıdır)..........
Free Counter