14 Ocak 2011 Cuma

İğneada Gezisi ve Kedi'nin Sürprizi


Yaklaşık bir aydır "Gidemem" diye ağlaşıp dururken bir anda kendimi gitmiş bulduğum kış kampımızdan yorgun ama keyifli döndüm gene ben :)



Hava süper, yollar keyifli, dostlarla olmak paha biçilemezdi gene. Tam 21 tane aklı evvel, geceyarısı İstanbul'dan yola çıkıp her fırsatta molalar vererek vardık Demirköy'e. Biz vardığımızda ne çorbacı ne börekçi ne de bir tek kahvehanesi açıktı tabii... Neyse az bekleyip muradımıza erdik :)



Programın ilk ayağı Dupnisa Mağarası ve civarıydı. Nefis bir doğa, karla kaplı yollar, bol oksijen... Mağarada ne gördünüz derseniz; alt mağara yarasaların çiftleşme dönemi olduğu için kapalıydı, bizler de üst mağaraya kaçan 100 kadar yarasa ile haşır neşir olduk mecburen ;)


Dupnisa Mağarasından sonra doğru İğneada yolunu tuttuk, kalacağımız tesise yerleştikten sonra hep birlikte sahile indik. Kampçılık tarihimizde bir ilk; çadır yerine tesis konaklamalı bir gezi tercih edip bir kez de bunun bize neler hissettireceğini görmek istedik.


Akşama kadar serbest aktivite ile geçirdik günümüzü, yedik, içtik, uyuduk, kumsalda dolandık, oyun oynadık, soba başı keyfi yaptık. Akşam yemeği için restaurantta toplandığımızda hepimiz çok mutluyduk...


Yemeğimizi yiyip içkilerimizi içtikten sonra geleneksel kamp ateşimizi yaktık Karadeniz kıyısında. Soğuğa, rüzgara, yorgunluğa ve hemen az ilerimizde bize ait olan sıcacık tesise, sobaya rağmen yılmadık gene de. Şarkılarımızı söyledik, sohbetlerimizi yapıp biraz olsun kamp tadı çıkardık kendimize :)

Sabah uyandığımda gördüğüm manzara ise işte böyleydi... Daha önce çok gündoğumuna seyirci oldum ama böylesini ilk defa izledim, muhteşem bir şölendi...


Kahvaltıdan sonra civardaki köy ve mekanları gezdik her gezimizde yaptığımız gibi. Aşina olduğumuz yerlerdi belki ama hepsinden gene büyük keyif aldık. Köy kahvelerinde soluklanıp civarın yerlileri ile sohbetler ettik, çaylarımıza güleryüzlerini ekleyerek hayattan minik molalar kaptık. Limanköy, Longoz Ormanları, Beğendik, Mert Gölü...

Mert Gölü'nün Karadeniz'e kavuştuğu noktada uzun bir yürüyüş yaptık deniz kabukları toplaya toplaya.



Ufak ufak şehre dönme vakti geldiğinde yüreğimi bir hüzün kaplayıvermişti fena halde. Hem şehre aşık hem de doğaya tutkun olmak böyle birşey işte, hangisinden uzaklaşacak olsam hüzün yapıyor bünyeme :)

Aşağıdaki fotoğraf da bu Kedi'nin sürprizi olsun siz blog okuyucu ve yazarı olan dostlara;

Sokak Kedisi takdimimdir ;)



Hepinize sevgilerimle,




--Kendi fotoğrafım dışında kalan tüm görseller, 07-09.01.2011 tarihinde İğneada/Demirköy bölgesinde tarafımdan çekilmiştir, izinsiz kullanılamaz---

6 yorum:

novella / विश्व dedi ki...

kedimmmmm bayıldım fotoğraflara. ya var ya, böyle seni okuyunca, böyle evde oturup kalınca, öyle böyle tarif edilemez bir sinir basıyor bana. neden evde oturuyorum bennnnnn :) bak delirdim sabah sabah. dur gidip fotoğaflara bakıp sakinleşeyim en iyisi...

aslı hayvanı dedi ki...

kedim, mükemmel.

Aslısın dedi ki...

Yahu sokağımın kedisi, şu direndiğin her gezi iyi geliyor. Öğren şunu işte, yorma insanları:))

Sokak Kedisi dedi ki...

Ahhh be Novella'm, gitmesi iyi de geri gelirken herşeyi orada kalıyor insanın... Hasreti büyüyor... Dur ben de bakıyım fotograflara bir daha :)))

Sokak Kedisi dedi ki...

Aslı Hayvanım, çok güzeldi çook :)
Bir kedi, köpek yavruları vardı yedik bitirdik onları bile. Herşeye aşkla saldırır mı insan, saldırdık valla :)))

Sokak Kedisi dedi ki...

Aslıcım, tam kamp tarihlerinde kardeşim doğum yapacak diye gidemiyordum bu kampa, anneyi ve taze bebeği hemen kucaklamak istediğim için.

Neyse, ancak doktoru randevuyu 4 gün sonraya verip eşim de "acil bir durum olursa gelip alırız seni" diyince gönül rahatlığıyla gidebildim.

Yoksa zordu gitmem canım benim, bu sefer nazla ilgisi yok yani kıvranışlarımın, tamamen duygusal :))

Free Counter