17 Ocak 2011 Pazartesi

Kısaca A. / 2009 - 2010


2009 / Mecidiyeköy

Günün en kalabalık saatinde öğle yemeği yemek için sözleştiğim iki arkadaşıma yetişme telaşıyla koşturuyorum Mecidiyeköy metrosunun tünelinde.

Günün programı yoğun değil, kızları özlemişim, geçen hafta beni yere seren gribi de nihayet atlatmışım. Herşey yolunda gözüküyor benim cephede.

Çok olmasa bile gene de geç kalmış olmanın utancıyla oturuyorum gelip yerleşmiş ve yemeklerini söylemiş olan iki çocukluk arkadaşımın yanına.

"Aman ya" diyorlar, "bir kere de sen erken gel!"

Olmuyor işte, hep son anda dahil olan, hep en sonuncu olan benim bu kadroda...

Telefonum çalıyor. Koca çantanın içinde ara ara, yok telefon. Deli olucam. Telefon hala çalıyor, ben bulamıyorum. Derken kapanıyor. Ben hala arıyorum çantanın içinde. Nihayet bulup kim aramış diye baktığımda ekranda A. görüyorum, aylar sonra... 'Hayırdır' diye düşünüp kızlara alnımı kırıştıran bir gülücük attıktan sonra "bir arıyım ayıp olmasın" diyerek arıyorum son arayan numarayı.

Açıyor telefonu A., "Efendim" diyor.

"Beni aramışsınız" diyorum sesimde soran bir eda ile, "yetişemedim kusura bakmayın, buyurun" diye ekliyorum hemen peşi sıra.

Gülüyor A., selamlıyor ve "esas siz buyurun" diyor...

'Ne bu şimdi' diye takılıyor aklım bir kaç saniye, "Anlayamadım?" diyorum.

A. başlıyor açıklamaya; "Benim telefonum çaldı, diğer hattaydım, yetişemedim. Baktım sizin numaranız aramış, hemen geri döndüm ama bu sefer de siz açmadınız. Ve şimdi sizi dinliyorum, buyurun "

Haydaaaa... O saniye aklım başıma geliyor, tuş kilidini kapatmamış olduğumu anımsıyorum. Ortadaki tuşa bir kere değdin mi direk telefon rehberi açılıyor ve sonraki basışta da ilk numarayı arıyor. Tahmin edin bakalım, ilk numara kim? Tabii ki A.

Nasıl anlatayım adama şimdi durumu, mecburen ışık hızında uydurmaya başlıyorum; "Ya evet, yoğunluktan sersemledim desem inanırmısınız. Ben aradım tabii sizi, aslında ben baskıcıdan memnun kaldınız mı diye sormak için aramıştım, umarım sorunsuz yardımcı olmuştur ekibinize?"

Abuk sabuk üç beş cümle daha kurduktan sonra sesini duymaktan bile gerildiğimi farkettiğim A. ile sohbeti bitirip telefonu kapatıyoruz. Kızlar "kim" diyor, "eski bir müşteri" diyip garsona dönüyorum sipariş vermek üzere.


Aradan birkaç ay daha geçiyor, ben gene aynı hatayı tekrar ediyor ve bu aylar zarfında dört-beş defa daha A. yı arıyorum tuş kilidini kapatmadım diye. Hemen her seferinde bir kaç saçma bahane ile durumu kurtarmaya çalışıyor adamın gözünde salak bir imaj çizip çakılıp kalıyorum.

Tuş kilidini kapasam sorun çözülecek. Ya da adamın adını değiştirip ilk sırada olmayacak bir şekilde kaydetsem gene olacak ama ben ısrarla durumu olduğu şekilde muhafaza edip telefon sapığı gibi durup durup arıyorum adamı. A. ise o kadar yoğun ki çaldığında açamıyor telefonlarını. Sonradan dönüp cevapsızlarına yanıt veriyor. Aslında açsa farkedecek benim onu yanlışlıkla aradığımı, telefonun kulağımda değil çantamda olduğunu anlayacak ve çözecek meseleyi ama kader ilginç birşey işte...

Bir süre sonra A. nın beni mail listesine eklediğini farkediyorum ondan gelen mailleri görünce. Ben de ekliyorum tabii ayıp olmasın diye.

Bir kaç After Work Party'de karşılaşıyoruz A. ile. Selamlaşıp uzak masalardan gözgöze geliyoruz arasıra.

2009'u 2010'a bağlayan gece, yani yılbaşında bir şirketin yeni yıl partisinde tekrar bir araya geliyoruz A. ile. Birlikte şarkı bile söylüyoruz üstelik :) Eskisi kadar gerilmiyorum onun varlığına bu sefer. Alıştım mı ne...







------Görseller alıntıdır--------

Hiç yorum yok:

Free Counter