28 Mart 2012 Çarşamba

Emektar Çaydanlık


İşte size bizim emektar kamp çaydanlığımız. Malum kamp programlarımızda yanımızda taşıdığımız en baş tacı malzememiz.

İlk kampına geldiği gün nikelajı pırıl pırıl ve şekli şemali de pek fiyakalıydı ancak şimdiki durumu aynen fotoğrafta gördüğünüz gibi, yanmış, pis, yorgun ve yaşlı. İlk güzelliğini bilen birilerinin onu bugün ki haliyle tanıyabilmesi çok zor.

Biz, güzelliğine hiç aldanmadan attık onu ateşin içine, korun ve alevlerin ortasında yana yana büyüdü, değişti. Bazen içinde kaynayan suya boca ettik çayı, demlensin de kahvaltımızı şenlendirsin diye. Bazen içine su koymayı unutup, öylece bıraktık sıcağın içinde. Geceleri içkilerimizi yudumlarken attık onu bir kenara, soğusun da sabaha dinlensin diye. Kamptan kampa aklımıza geldi, şehirdeyken varlığını hatırlamadık bile. Ne zaman işe yarayacak olsa alıp koyduk ortamıza, sonra unuttuk onu dönüp gittik kendi yollarımıza.

Bizler hoyrat, kaba, arsız ve terbiyesiz birer sevgili gibi onu hırpalayıp, sömürürken; o sabırlı bir aşık gibi aklımıza gelip elimize alacağımız günü sessiz ve boynu önüne eğik bekledi, sakince.

Bekledi ve izledi...

Ateşin içinde su kaynatmaya çalışır ve kararırken; kendinden başka kimselerin göremediği sevdaların, öfkelerin, sevinç ve kederlerin şahidi oldu bizim emektar. En eğlenceli sohbetlerin, en koyu tartışmaların, en büyük açlıkların, en soğuk gecelerin, en yıldızlı gökyüzünün, dost kucaklaşmalarının, kardeşlik türkülerinin, sabah ışıyınca şakıyan kuşların, gece alana inen vahşi hayvanların, birini seven, birbiriyle sevişen, tek başına horlayan, sarhoş, ayık, mutlu, mutsuz anların, huysuzlukların, endişelerin, sevinçlerin, telaşların, bitişlerin, başlangıçların, hayata verilen kısa molaların ve orada olan biten herşeyin ilk ve belki de tek şahidi oldu.

Hatta belki de içindeki sudan daha ağır geldi bildikleri. Canını yanmaktan daha çok acıtırdı mutsuz olduğunu bildiği sevdikleri. Onca acısına değerdi elbette kavuşup, elele hayata yürüyen sevgilileri.

Bir eşyaya da bağlanılır mı demeyin bana. Ben bağlanırım. Eski olan, benim saydığım, aidiyet hissi duyduğum herşey kadar bağlanmışım onun varlığına da.. Siz de dönüp bir bakın hadi kendi hayatınıza. Birçok şahit bulacaksınız yıllarınıza... Belki bir tablo, belki bir duvar saati, bir kazak, bir fotoğraf çerçevesinde bulacaksınız sessiz şahitliği ve ona yüklediğiniz anlam ve değeri.
Sen ey sevgili emektar çaydanlık, bildiklerinle, gördüklerinle, sustukların ve düşündüklerinle birlikte ölümsüz bir dostsun benim yüreğimde, ateşe daha fazla direnemeyeceğini görüyor olsam da biliyorum ki hatıran hep yaşayacak hafızamda.



Emektar çaydanlığımı bu kareyle sonsuzluğa taşıyan Murat'a sevgi ve teşekkürlerimle. Sözüm ve borcum baki kalmak şartıyla :)

4 yorum:

Bucera dedi ki...

Çok sevdim çaydanlığı

Sokak Kedisi dedi ki...

Buceram :)

İs içindeki yüzü gülüyor gibi geliyor bana her baktığımda, tedavilik bir durumum var mı acaba ? :))

Eliza Doolittle dedi ki...

Çaydanlık romantizmine bayıldımmm. Ben de kimi zaman kimi eşyaya bağlanır, kimi zaman da atmak enerjisine sığınırım.

Sokak Kedisi dedi ki...

Elizacım, bazen dediğin gibi atası geliyor insanın. Ama attıktan sonra yasını tuttuklarım da çok benim ya :))))

Free Counter