Geldi gene 10 Kasım.
Yas değil Anma Günü!
Nasıl kabulleniyoruz bazı şeyleri kuzu kuzu, anlayamıyorum bazen. Nerede kaldı bizim sağduyumuz? Nerede kaldı bizim yitirmemek için direneceğimiz değerlerimiz? Nerede kaldı bizim birliğimiz bütünlüğümüz?
Milletce etrafında toplandığımız en büyük şükrümüzü yerle bir etmelerine bile sessiz kalıp yeni nesile Mustafalaştırılmış bir Ata bıraktık malesef.
Yavaş yavaş kanımızı değiştirdiler sanki bizim. Birlikte büyüdüğümüz insanların bile o kadar şaşırtan söylemlerine şahit oluyorum ki inanamıyorum o kelimelerin o ağızlardan döküldüğüne...
Bizler uyurken bizi değiştiriyorlar. Birer birer. Hissettirmeden. O kadar planlılar ki biz uyanık ve akıllı geçinenler gözümüzün önünü bile göremiyoruz malesef. Önümüze atıyorlar bir yem, hep birlikte uçuyoruz yemin üstüne.
Tepki vermek lazım diyoruz. Ellerimizi kavuşturup bekliyoruz. Birisi çıkıp tepsin şunları diye dua ediyoruz.
Kim çıkacak ?
Hiç kimse!
Kimse beklemesin bir mucize olup hayat eski haline dönecek, ülkem aydınlanıp çocuklarımıza umut dolacak diye. Yok böyle bir gelecek artık.
Bir toplumu uyuşturmak için uygulanan tüm psikolojik baskıları kullandılar üstümüzde. Sindirdiler bizi. Böldüler, sömürdüler bizi. Ötekileştirip doldurdular üstelik. Çoğunluğuz zannetmemizi sağlayıp kendi ideolojilerini gizli gizli empoze ettiler zayıf olanlarımıza. Sonra onların etrafındakilere. Sonra da onların etrafındakilere. Çember günden güne daralırken bizler sandık ki hala özgürüz. Hala Laik ve Demokratiğiz.
Şimdi ufak ufak farkettik azınlık olduğumuzu ama gene değişmiyor hiçbir şey.
Yılmaz Özdil yazıyor, hep birlikte beğeniyoruz. Facebook da paylaşıp altına imza atıyoruz. Ama başka Yılmaz Özdil'ler çıksın diye gayret etmiyoruz. Bilakis yazarı tek ses haline getirip karşımızdakilere hedef işaret ediyoruz. Hedefi çoğaltıp işlerini biraz zorlaştırmak aklımıza bile gelmiyor...
10 Kasım'da profillerimize Atatürk resmi koyalım diyorlar. Tamam diyoruz, yapalım da duyulsun sesimiz!
Sesimizi duyurmayı bu sanıyoruz çünkü. Elimizden hiçbir şey gelmeden oturuyoruz ama profile iki resim atıp bir şiir yazmayı tepki vermek sanıyoruz. Sonra da elden geleni yaptık huzuruyla kahvelerimizi yudumlarken elalem Cumhuriyet'imizin içine turp suyu sıkıyor, öyle bakıyoruz aval aval...
Ne acı ki sadece "Bizdenmiş" gibi yapan maşaların elinde suni gündemlerle yoldan çıkarılıp en kolayından güdülüyoruz.
Yok efendim bu 10 Kasım'da "Anmıyorum", kesinlikle "Yasındayım" ben.
Bugün artık sadece Ata'mın da değil; avuçlarımızdan uçup giden hür ve laik ülkemin de yasındayım...
4 yorum:
60 Yaşındayım ilk kez bir yazı öylesine beni sarstı ki kendime gelmem dakikaları buldu. O yazı işte bu yazı Sayın Sokak kedisi kardeşimin yazısı. Sahi bu nasıl bir yürek dedim önce, bizde ki sanki buz bağlamış donmuş durumda ama siz diğer yazılarınıza kattığınız o heyecanı fazlasıyla katarak adeta gerçekten taş ettiniz bizi. Dondurdunuz.
Bu nasıl bir anlatım, bu nasıl bir coşku, bu nasıl bir sevgi..
Halâ kendime gelemedim.
Anlaşılıyor ki bizler halâ eğlenceye devam modundayız. Anlayıpta anlamamanın verdiği rahatlığın tadını çıkarmaya çalışıyoruz oysa sevgili kardeşim Sokak kedisi durumun vahametini çözmüş ve elden çıkmak üzere olan laik Cumhuriyetin yasını tutacak.
Eh bende bize yazıklar olsun diyorum ki bu beynimizle halâ oyun çocuğu havasında etrafımıza gülücükler dağıtıp duruyoruz.
Ve ctrl Alt Del yaparak Yılmaz Özdil'i tek hedef göstermeye devam edelim.
Sevgi ve saygıyla,
İyi geceler.
Sevgili Haykırış,
Bu bir özeleştiri yazısıydı aslında. Çünkü ben de profilime bir resim koyup iki şiir ekleyerek arkasına yaslanacak olan kalabalığın bir bireyiyim malesef.
Hayatta en haz alamadığım şeylerin başında fanatiklik gelir.
Fanatik insanın düşünme kapasitesinin, kıyaslama ve öngörme yeteneğinin olmadığını bilirim çünkü. O yüzden de hiçbir şeye kör gözle bağlı değilim.
Sadece güvenle sokaklarında koştuğum çocukluğumun o güzel ülkesini yok eden ve o ülkeyi bizlere kazandırmış olan Atatürk'e saygıyı kaybeden toplumumuzu izliyorum üzülerek.
Dostlarımın "Kimci/Neci" olduğunu düşünmeden boyunlarına dolandığım o günleri özlüyor ve üzülüyorum. Çünkü o zamanlar hepimiz önderleri Atatürk'ün izinden yürüyen Müslüman Türk evlatlarıydık.
İşte o yüzden yastayım.
Yazını şimdi okudum, yine çok güzel yazmışsın. Bu yazıyı başka platformlara da taşımalısın bence.
Böylesine bir yazının yorum kısmında bunu bildirmek abes olmaz umarım. Blogumda seni mimledim. Sevdiğin ve sevmediğin kokular hakkında yazarsan sevinirim. Sevgiler...
Teşekkür ederim Bulut, blogundan ödevimi alıyorum ve tez elden yetiştirmeye çalışıyorum :)))
Başka platform dediğin yerlere yazarken çok kendim olamıyorum bir süredir. Hele birinde varlığına bile katlanamadığım halde özellikle beni okuduğunu, takip ettiğini bildiğim kişilerin satırlarıma şahitlik edecek olması beni ortamdan uzaklaştırıyor.
Diğerinde ise malum mesaj kaygısı taşıyarak yazıyorum; iyi yazmak değil model olmak da önem taşıyor. Herkese birşeyler katabilmek için seviyeyi anlaşılır düzeyde tutmak, konu ve kelimeleri çok tartmak gerekiyor ki o da yoruyor artık beni.
Altına gerçek ismimi yazmak zorunda olmadan kendim gibi olabilmek ve kaygısızca, içimden geldiği gibi yazmak önemli olunca burası en büyük sığınağım; şimdilik tabii :)))))
Teşekkür ederim
Yorum Gönder