28 Ekim 2011 Cuma

Atatürk diyor ki;




Gelecek nesillerin, Türkiye'de Cumhuriyetin ilan günü, ona en merhametsizce hücum edenlerin başında, 'Cumhuriyetçiyim' iddiasında bulunanların yer aldığını görerek şaşıracaklarını asla farz etmeyiniz!

Bilâkis, Türkiye’nin münevver ve cumhuriyetçi çocukları, böyle cumhuriyetçi geçinmiş olanların, hakikî zihniyetlerini tahlil ve tesbitte hiç de tereddüde düşmeyeceklerdir. / Mustafa Kemal Atatürk (1926)


Asla şaşırmayacaklarına olan güvenimle tüm gerçek cumhuriyetçi Türk evlatlarının Cumhuriyet Bayramını kutlarım. Yarın akşam fener alayında görüşmek üzere...

26 Ekim 2011 Çarşamba

Parçalı bulutlu

Hiç huzurum kalmadı, iç dengem allak bullak, gözlerim de hep nemli bu aralar.

Şehit haberlerine yüreğim yanıp okuldan eve dönecek olan evladımı beklerken ağlamaktan katılmak, eve dönemeyen o yavruların yolunu nasıl hasretle bekleyecek kimbilir anaları diye düşünmek, üstüne deprem acısını yaşayanları izlemek, ölenleri, yaşama tutunanları görmek, konuşulan, tartışılan onca zırvaya şahit olmak, kontrolsüz yapılan yardımların sağda solda heba olacağını bile bile seyirci kalmaktan başka yapacak birşeyi olmamak, medyanın esaretini ve al gülüm ver gülüm muhabbetlerini ayan beyan ortaya koydukları halde herkesin hala uyuyabildiğini farketmek, gelinen noktada artık minicik bir kıvılcımın bile ülkeyi 4-5 parçaya bölebileceğini anlamak, kadrolaşmanın ne nevi rezaletleri doğurduğu aleni bir şekilde ortadayken insanların hala devletten birşeyler bekleyebildiğini görmek...


Minnacık bir dokunuşla bile darmadağın olan yüreğim, yaşlarla doluveren gözlerim.


Doldum ve taşıyamıyorum sanırım artık. Birisinin bana sevgiyle sarılıp, saçımı okşarken "geçecek" demesine ihtiyacım var fazlasıyla. O birisinin beni gerçekten sevdiğine ve geçeceğine inanabilmeye bir de...


17 Ekim 2011 Pazartesi

Fırtına




Her sabah aynı bulutun altında başlarken hayata, koşar adım kavuşabilmek yeni yarınlara. Yalın, yalnız ve kararlı durabilmek tüm gölgelerin altında. Günlerce söylese bitmeyecek cümleleri taşımak yüreğinin en sıcağında.

Günlerden öfkeyken birgün, söylemek ve bitirmek; bir fırtınanın tam da ortasında...

Bırakmak yağmurun kollarına ve yeniden, damla damla yağdırmak yerinin boşluğuna.

Ve tekrar yalın, yalnız ve kararlı durabilmek tüm gölgelerin altında...






Görsel alıntıdır

14 Ekim 2011 Cuma

Dizi Dizi Dizi

Sonbaharın peşi sıra yaklaşan kışla birlikte, bu kedicik, soğuk sokaklarda üşüdüğünde keyfini ve kendini ısıtacak bir battaniyenin altına kıvrılmayı sever malum. E battaniye altı öyle boş boş da olmaz. Hele de eğer sevgiliyle birlikte sığışılmamışsa altına :)

Olayın saatine ve durumun seyrine göre elinde ya bir kahve ve ya bir kadeh şarap, belki bir kadeh kanyak olur kediciğin. Bir kitabın veya ekranın keyfindedir üstelik . İşte bu kış, böyle yayıla yayıla mırıl mırıl seyir keyfi yapacağı dizilerin peşine düştü gene.

Uzun uzun dizi anlatmayacağım oturup, sadece bir kaç fotoğraf ve isimlerden ibaret yazacaklarım. Merak eden otursun, seyretsin. Sonra üstüne uzunnn uzunnn konuşuruz nasılsa :)

Gelelim konuya. Hepsi çıtır çıtır bu dizilerin. Fırından taze çıkmışlar hani :)


İlk favorim Game of Thrones...



Reyting 10 üstünden 9.4. Dizinin ilk sezonu yayınlandı, 10 bölümle sezon finalini gördük. 2. Sezonun çekimlerine devam ediliyor. Kedicik de merak ile bekliyor.



Seyrederken beni her bölüm ayrı ayrı ters köşeye yatıran
nadir dizilerden. Olmaz demeyin, siz de izleyin :)
Dizinin IMDb sayfası için bir tık buraya








Bahsedeceğim bir diğer dizi eğlenceli seyirliklerden: Hart of Dixie.





Doktor hanım kızımız hayatını mecburen birazcık değiştiriyor. Şirin bir kasaba, yakışıklı bir kaç adam, seksi yan komşu, saf kasabalı/ çingene kurnazı ablalar :))



Değişikliğin böylesine can kurban. alın cips ve kolanızı, geçin ekranın karşısına. Düşünmeye gerek yok, eğlenceli seyirlikten ötesini de beklemeyin ama :)

IMDb sayfası için tıklayın










Diğer bir dizimiz ise Terra Nova.

Lost'un yerini alacağına inandığım, henüz sadece ilk dört bölümünü izlediğimiz, beşinci bölüm için merakla önümüzdeki haftayı beklediğim bu diziyi de aktarmadan geçmek büyük edepsizlik olurdu :)



Yıl 2149. Dünya bok gibi... İnsanlık, 85 milyon yıl geriye giderek o günlerden bugünlerin kurtarıcısı olmayı planlıyor. Gitmek için seçilen şanslı bir ailemiz var. Ve onların Terra Nova'daki yeni yaşamlarıyla birlikte dizimiz de başlıyor...



Dizinin IMDb sayfası burada










Bu yazıda son olarak bahsedeceğim dizimiz ise Ringer.




Angel ve Buffy the Vampire Slayer' dan tanıdığım Sarah Michelle Gellar'ı castta görünce dayanamadım, oturdum karşısına :)

İkisinin de başı belada olan ikiz kızkardeşlerin öyküsünü izliyoruz. Bazen hangisi daha tehlikeli, hangisi daha bencil, hangisi daha hırslı karıştırıyor insan. Her ne kadar biri şeytan, biri melek gibi gözükse dahi her ikisi de sadece kendileri için yaşıyor...

IMDb sayfası burada








Ben deli gibi dizi seyretmeye devam ediyorum, arada rastlayıp "yazsam" diyeceğim olursa eklerim, yeni bir dizi dizi dizi yazısıyla. Sizler de yazın, tavsiyelerinizi aktarın olmaz mı?

Herkese sıcak bir kış dileğiyle, keyifli seyirler ;)






Görseller alıntıdır

13 Ekim 2011 Perşembe

Algı/Yargı




Anlamıyorum kardeşim ben. Nasıl bir piskopatlıktır bu başkası hakkında ahkam kesme, kendi dediğine inanıp, hakkında ahkam kesilen şahsı yok sayma meselesi?

Gel de sapıtma!

İnsanlığın en büyük arızalarından biri bence bu. İstisnasız herşeyi bildiğini sanan insanlar. Dır dır dır dırrr durmadan kendi görüşüyle lafa başlayıp, saatlerce "kesin şöyle", "muhakkak böyle", "aksi mümkün değil" alt çizgileriyle karşısındakinin kafasına kafasına vuran, sevimsiz, dediğim dedik, çaldığım düdük mizansencileri.

Hiçbir iddiam yok benim. Bildiğim herşey, ancak yaşadığım kadardır diyorum elin şapşalına peşinen. Haklı olup olmamak gibi bir kompleksim de yok hani bildiğim. Ama ısrarla bana, hiç olmadığım bir şekilde beni anlatıyor bahsi geçen şapşal, deli olucam. Bahsettiğimiz şey BEN isem, senin benden daha hakim olma şansın olabilir mi bu konuya? "Üşüdüm" diyorsam, "Hayır, üşümüyorsun" demen ne kadar mantıklı olabilir ki ey Allahın salağı?

Yanlış anlaşılma stresim büyük ya, durmadan savunma halinde buluyorum bir de kendimi. Bu işin beni daha da deli eden kısmı zaten. Çarp bütün kapıları suratına, dön arkanı, yürü git salağın uzağına. Ama olmaz! Yeter ki doğru ifade edebileyim kendimi diye çırpınıp duruyorum karşısında kekeleye kekeleye. Yok öyle demedim, yok öyle yapmadım, yok valla öyle birşey! diye diye.

Yaaa bu ne ??

Bırak bu zavallı da anlamayıversin seni kardeşim. Ne uğraşıyorsun elin sığ zavallısıyla illaki kırıcam önyargılarını diye. Sopalığım ben, sopalık.

Al işte bu da sonuç; yanıtlarım yok artık, cevaplarımı bildiğini iddia ederek gelen hiçkimseye...

Asabi Kedi'den bir tavsiye; konu siz olduğunuzda bile kendisini sizden daha ciddiye alan birini siz de ciddiye almayın...






Not 1: Yazı içinde geçen sevgi sözcüklerim için affınıza sığınıyorum.

Not 2: Görsel alıntıdır...

4 Ekim 2011 Salı

Ah be Celal


Kedi bu sabah evinde oturmuş kahvesini içer ve sabah haberlerine göz atarken 46 yaşındaki 3 çocuk babası Celal Ekşili idam edileceği anı bekliyor.

Suçu büyük... İçki içmiş. Düne kadar suçu bile bilinmiyordu ama bugün diyorlar ki içki içti diye idam ediliyor. Suudi Arabistan'da. Ah be Celal kardeş, ne yaptın sen...

Celal Ekşili'nin çalışmak için gittiği Suudi Arabistan'da herşeyin sadece tek bir sahibi var. Her türlü yetki elinde. Bakanlar kurulunu o seçiyor, istemediği kararlarını veto edip "olmadı bu, ben ne dersem o olur" diyebiliyor. Bunu sorgulamaya kimsenin gücü yetmiyor, gücü geçtim bunu sorgulamak bile kelleyi kaybetmekle eşanlamlı. Yasama yok, siyaset yok. Sadece şeriat var. Şeriat ve Suudi ailesi var. Vikipedi diyor ki ---petrolün büyük bölümünü çıkaran ARAMCO şirketinde Suudi ailesinin payı 1973'te %25 iken, 1974'te %60'a, 1980'de de %100'e yükselmiştir---- Hiç şaşırtıcı değil. Ülkemizde de kapitalin hızla el değiştirdiğini görüyoruz. Polis ve güvenlik güçleri, halka değil şeriat ve Suudi Ailesine çalışıyor. Ulusal marşlarının adı "Kral uzun yaşa"! Faşist düzen...

Hal böyleyken Celal Ekşili için bir tek şans var; Kral'ın kendisini affetmesi.

Boynu Kral'ın iki dudağı arasında. Anayasa yok, kanun yok, hak yok, hukuk yok. Ne güzel değil mi? Yetmez ama evet ile aldığımız yol, anayasa var perdesi ardına saklanıp, var olan yasayı tahrib ederken; içine uygulamaya başlamadan aklımıza gelmeyecek pek çok rant kapısı yerleştiren faşist görüntünün, aklı selimleri ürkütüyor olması doğal değil mi? Kraldan çok kralcının var olduğu, hepsinin topluca şakşak ederek etek öptüğü bu coğrafyada, geleceği endişe ile bekliyor olmak ise korkutup yürek çarpıntısı yapıyor. Bazılarının savunduğu gibi laiklikle ilgili herhangi bir tehdit yoksa ve paranoyaklıksa eğer bu, görüntünün ve giderek değişen profilin bu korkuyu yaratmakta hiç mi suçu yok peki?

Celal Ekşili ve ailesi için birlikte geçirebilecekleri nice güzel günler diliyorum, halkıma da akıl ve sağduyu.






Görsel alıntıdır...


Bilmeyenler için Faşizm; Türk Dil Kurumu'na göre:

faşizm Fr. fascisme
a. 1. İtalya'da 1922-1943 yılları arasında etkinliğini sürdüren, meslek kuruluşlarına dayanan, devlet sınırlarını genişletmeyi amaçlayan, yetkinin, tek partinin elinde toplandığı düzen.
2. Demokratik düzenin yerine aşırı bir ulusçuluk ve baskı düzeni kurmayı amaçlayan öğreti.

--------------------------------------------------------------------------------

faşizm İng. fascism
Gerici, ırkçı ve saldırgan anamalcı öğelerin açık buyurganlığına dayalı düzen.

--------------------------------------------------------------------------------

3 Ekim 2011 Pazartesi

Kamp mı dedi biri


Haftasonu gene ormana kaçıyorum, uzun bir moladan sonra oksijene koşmak çok keyifli olucak. Heyecanı sardı beni fena halde, geçmez şimdi bu 5 gün :)

Bu kedi, bu haftasonu grubuyla beraber Karabük Yenice Ormanları'nda kamp yapacak. Şimdi bilgisayarımda geçtiğimiz günlerde giden başka bir grubun çektiği fotoğraflar dönüp duruyor. Nefis... Başkasına ait oldukları için paylaşamıyorum ama sağ salim geri gelip, kendi karelerimle oraların havasını sizlerle paylaşmayı çok istiyorum tabii her zamanki gibi.

Yol boyu çok eğleneceğiz, ona şüphe yok. Sonra çadırlar kurulacak ki 25 kişilik bir grubuz bu sefer, sanırım 20'ye yakın çadır çıkar bu durumda. Ardından da trekking ekipleri yola koyulur, kamp ekipleri de ateş başında kahve keyfine. Akşam olup da büyük kamp ateşi başına çöktüğümüzde keyif de huzur da tavan yapar ki en zevkli anlarındandır kamp ortamında. Şarkılar, türküler, çakırdır keyifler ;)



Yağmur da müsade ederse tabii. Bu tip aktivitelere katılanlar bilirler, doğa ne yaşamanızı isterse onu yaşarsınız... Karşı koymak, beklentiyi yüksek tutmak anlamsızdır. Islanmayı da seveceksin, çamura bulanmayı da. Ateş bile yakamadan dönülen nice kamp bilirim ben, yağmur istememiştir çünkü o ateşin yanmasını. Öyleyse ne çıkarsa bahtımıza diyerek vuruyoruz kendimizi dağa bayıra :)

Bundan önce gittiğim son kampa, yıllardır her çıkışımda "beni de götür" diyen babamı da götürmüş olmanın huzuru var içimde. İnsan bazen bir karar verir ve "ben neden böyle bir karar verdim, ya yalnışsa" endişesi taşır ama zaman geçtiğinde o kararı vermiş olmasının aslında tam da zamanı ve yeri olduğunu anlar ya, işte öyle...

Çok anı birikecek kalbimde, bir sürü fotoğraf çekmek istiyorum yüreğimle.

Hadi cuma, çok bekletme çabuk gel. Yordu beni bu upuzun mola :)






Görsel alıntıdır...
Free Counter