13 Kasım 2010 Cumartesi

Bir Varmış, Hiç Yokmuş...



Bir varmış, bir yokmuş...
Zamanın birinde, bilinmeyen bir yerde bir kadın yaşarmış...

Kadın her akşam yatarken Allah'a, sabah olduğunda tekrar gözlerini açabilmek için dua edermiş. Ve hergün sabah uyandığında Allah'a hayatında olan herşey için teşekkür ederek güne başlarmış.

Bir evi, bir ailesi ve onu seven dostları varmış. İyi günlerde, kötü günlerde hep birlikte yaşar giderlermiş.

Kadın yalnız bırakılmaktan nefret eder ama yalnız kalmayı severmiş.

Yalnız kaldığı zamanlar, içinde bir yerlerde sakladığı, incitilmesin diye üstüne titrediği küçük çocuğu ortaya çıkarır, doya doya sever, sadece onunla ilgilenirmiş. Kendisinden başkasına güvenemez, kırılgan, duygusal, savunmasız çocuğun varlığını kimselere gösteremezmiş. Çünkü onun yaşadığı bu dünyada tutkulara yer olmadığı gibi hissedebilmek de neredeyse günahmış...

Kadının evinin hemen arkasında başkalarının gitmekten ölesiye korktukları bir uçurum varmış. Ve kadın her gün evinden çıkıp, yalnız kalmak için o uçurumun en kenarına kadar gider şarkılar söylermiş karşısındaki boşluğa. Şiirler okur, duygularını anlatırmış içinden geldiği gibi. Sonra boynunu büker, veda edip özgürlüğüne dönermiş evine, sevdiklerine gene.



Ve yine bir varmış, bir yokmuş...
Zamanın birinde, bilinmeyen bir yerde bir adam yaşarmış...

Adamın doğruları varmış, yanlışları da varmış. Hayatında çok insan varmış, çok sevgi varmış, çok dost varmış, çok hareket varmış. Etrafında dolaşan öyle çokmuş ki adamın tek başına bir tek nefes almaya dahi vakti yokmuş.

Adam bir gün yalnız kalmak istemiş ve yaşadığı yerin arkasındaki uçurum aklına gelmiş. Kimselere gözükmeden uçurumun kenarındaki ağacın altına gelmiş. Oturmuş, oturmuş, oturmuş...

Derken bir ses duymuş, çok uzaklarda bir kadın şarkı söylüyormuş sanki... Bu ıssız yerde bu sesi duymak onu şaşırtmış ama ses; içini ısıtmış, iliklerine işlemiş. Sesin sahibine ulaşabilmek için ilerlemiş uçurumun kenarına doğru. İlerledikçe ses yaklaşmış, yaklaştıkça daha da sıcaklaşmış. Tam uçurumun kenarına geldiği anda karşı kıyıdaki kadını görmüş. Kadın varlığını farkederse susar ve gider diye korkup saklanmış taşların arkasına, kadın gidene kadar nefes almaktan korkarak dinlemiş.

O gün, o uçurumun kenarında, karşı yakadaki kadın farkına bile varmadan dokunmuş adamın ruhuna. Adamın bile o ana kadar fark edemediği o koca boşluğa...



O günden sonra adam her gün herkeslerden gizli, uçurumun başına koşar olmuş. Kendisine şiirler okuyan, şarkılar söyleyen o ses olmadan hiçbir şeyden keyif almaz olmuş. Ve bir gün dayanamayıp o da katılmış karşı kıyıdan gelen sese, korkup kaçmasın diye dualar ede ede...

Birden bire karşı kıyıdan sesine ses verildiğini duyunca şaşırmış kadın, utanmış hatta. Ama hoşuna gitmiş. Susması ve gitmesi gerektiğini bildiği halde içinden kalıp devam etmek gelmiş. Günahmış ama olsunmuş... Saklamamış içindeki çocuğu, kirpiklerini yere indirmiş, mahçup ve kırılgan bir eda ile devam etmiş şarkı söylemeye.

Adam gülümsemiş kendi kendine. Artık içindeki boşluk yokmuş...



Kadın eskisi gibi uzun dualar etmiyormuş artık geceleri yatarken, "hemen yarın olsun!" diyormuş sadece...

Ve adam, gözlerini uçurumun karşı kıyısından hiç ayırmıyor, kadının yollarını gözlüyormuş yaşayabilmek için...



Zaman geçtikçe aralarındaki uçuruma dayanamaz olmuşlar her ikisi de. Kadın adamı beklemiş uçurumu aşıp yanına gelsin diye, adam ise kadını beklemiş herşeyi geride bırakıp koşup yanına gelsin diye. İkisi de öylece bekleşip durmuşlar aşkla uçurumun en kenarında. Tek bir kelime etmeden, milyonlarca duygu ile...



Hiç düşünmeden, duraksamadan içine atlayanların kavuştuğu bir uçurummuş meğerse Aşk; aşağı düşerken havalara uçtuğun...





------Görsel alıntıdır--------

20 yorum:

Değil. dedi ki...

Alttaki adamın durumunu görene kadar içimden geçen şuydu; Sadece kadınlar mı? Ama alttaki adamın durumunu da görünce de aklıma ilk gelen şey, Teoman'ın “Yalnız kalpler sütunu” oldu http://fizy.com/s/1ago1m

Üzerimize giydirilen gömleği giymemiz gerektiğini söylüyorlar ama kimse sormuyor sen bu giydiğin gömleği beğendin mi? Evet itiraf et! beğenmesende giymek zorundasın!

Dallama Blogger dedi ki...

duygulandırdın elim ayağım titiriyor

misanthrope dedi ki...

yasak aşk bu sanki :)

haykırış dedi ki...

Sayın Sokak kedisi,
Müthiş bir heyecanla okudum ve nasıl bir duyguysa inşaallah uçurumdan yuvarlanmaz diye söylenip durdum okudukça:-)) Ama bir gerçek var ki AŞK çok şeylere kadir..
Çoğu zaman içimizde ki çocuğu çıkarmamıza bile sebep olan AŞK.
Hülasa Aşk, kalbimizin saygısız misafiridir, bize sormadan gelir, bize sormadan gider..
Mutlu, sağlıklı ve ağız tadında bir bayram geçirmenizi diliyorum.
Bayramınız kutlu olsun
Sevgi ve saygılarımla

Evren dedi ki...

hep beklenen bir ses değil midir sadece. bir ses.
aşk her hücrene işleyen ince bir sestir. uçurumun kenarında durursun sen sesine ses verildi sanırsın. uçuruma atlarsın. o da atlar. onun da sesine ses verildi ya. anlarsın ki, bir sabah duyduğun ses kendininkiymiş. aşk, kendi yürek sesinin başka bir yüreğe çarptığı anda yayılan yankısıymış sadece. sesini seversin. ya dinlemeye devam eder, ya da başka bir ses duymak arzusu ile yine, yeniden o uçurumun kenarına gelirsin.

çok güzeldi. sabaha mis gbi geldi.
sevgiler...
iyi bayramlar şimdiden...

hepsusluydum dedi ki...

Sevgili dostum merhaba:) Ne sıcacık bir öykü bu, içim ısındı..Mutlu, huzurlu bayramlar diliyorum..Sevgilerimle Zehr@

Adsız dedi ki...

çok begendım...

Sokak Kedisi dedi ki...

Değil;
Kadını erkeği aynı aslında değil mi, yeter ki içinde insana saygı, sevgi ve güzel duygular barınsın.

Sokak Kedisi dedi ki...

Telekinesis;

Yorumsuz bırakmadığın için teşekkür ederim, duygulanmak her haliyle güzeldir :)))

Sokak Kedisi dedi ki...

Misanthrope;
Aşk işte :))

Sokak Kedisi dedi ki...

Sevgili Haykırış;
Ne güzel benzetme bu, saygısız misafir! Hesapsız habersiz gelir, gider... Çok beğendim, not ettim hemen bir kenara benzetmenizi :))

Tüm ailenizin bayramını kutluyor, ellerinizden öpüyorum ben de. Ağız tadıyla, huzur ve barış ile gelsin bu bayram tüm aleme inşallah...
Sevgilerimle

Sokak Kedisi dedi ki...

Evren'cim, kocaman yüreklim;
O sesi beklerken yaşanılan gel gitler, heyecanlar, şüpheler, ümitsizlikler, atılan bin takla ve sesi duyduğun anda hissettiğin ölümsüzlük duygusu değil mi Aşk'ı doyumsuz yapan :)
Süpersin...
Öpüyorum, güzel geçsin bayram hepimiz için :)

Sokak Kedisi dedi ki...

Hepsusluydum;
Zehra'cığım dostların yüreğini birazcık bile ısıtabildiysem ne mutlu bana, pek sevindim şimdi :))
Ben de bayramını kutluyor, sevgiyle öpüyorum, iyi tatiller...

Sokak Kedisi dedi ki...

Dolunaycım;
Teşekkür ederim, öpüyorum seni de minik prensesi de :))

Eliza Doolittle dedi ki...

Sokak Kedisi;

Mükemmel, mükemmel, mükemmel olmuş! Kalemine yüreğine sağlık :)
Benim de son postum bi masal, Bizim Rapunzel, beklerim canım :)

Sokak Kedisi dedi ki...

Eliza'cığım;
Teşekkür ederim, pek şekersin :))

Az önce sendeydim, Rapunzel'ine de bayıldım :)))

Aslısın dedi ki...

Çok güzelmiş, hikaye arası serpiştirdiğin kalpli kelebekimsi ayraca da bayıldım:)

Sokak Kedisi dedi ki...

Aslı'cım teşekkür ederim :) O kelebekimsi kalbi ben de çok sevdim, dokunduğu sayfayı güzelleştiriyor gerçekten :))

Bu arada ben hiç Ayfer Tunç okumadım ama senin son yazından sonra acayip oldum, ilk fırsatta el atacağım. Farkındalığımı geliştirdin kuzum, teşekkür ederim :)

timeout dedi ki...

güzelmiş...akıcı ve iyi bir dille yazılmıs...duygusu da cabası..

Sokak Kedisi dedi ki...

Timeout;
Teşekkürler :))

Free Counter