12 Nisan 2010 Pazartesi

Glasnost & Perestroika



1986 Yılında esmeye başlayan Glasnost ( açıklık ) ve Perestroika (yeniden yapılanma) rüzgarları sonucu 31 Ağustos 1991 tarihi itibari ile mevcut varlığını Kırgızistan Cumhuriyeti olarak sürdürmeye başlayan Kırgız topraklarında sular bir türlü durulmuyor.

2010 Nisan ayında ülkede hüküm süren otoriteye duyulan öfkenin sonucu olarak; yaşanan isyanın hükümeti devirmesiyle sonuçlanan bir sivil darbe yaşandı.

Neler oldu bu son bir haftada?


Halk bölündü.
Evler, arabalar yakıldı.
Dükkanlar ve iktidar yanlılarının malları yağmalandı.
Ordu ve Polis teşkilatı ile isyan yanlıları karşı karşıya bırakıldı.
Sonuç;
Silah elinde olan diğerinin canını aldı.
Halk daha da bölündü.
Daha çok ev, araba yakıldı.

( Sol taraftaki Devletbaşkanlığı Sarayı kuşatma altında ve devlet silahlı kuvvetleri tarafından isyancı halka ateş açıldığı an)



Peki bu olayları başlatan sebepler nelerdi sizce?

Başını alıp giden yolsuzluk iddiaları,
Kanun ve kuralların kişiye özel uygulanıyor olması,
Hükümetin "iktidar bende, ne dersem o olur!" tavrı
Hükümetin ortada olan yakınlarını kayırma politikası
Yoksulluk sınırının ülke nüfusunun çoğunun gelirini üstünde kalmış olması
Sürekli artan, halkın satın alma gücünü hızla tüketen fiyatlar...

Kurumları eşit olarak gözetmek ve kanunları eşit olarak uygulamak sorumluluğunu kendine özgü yöntemlerle esneten, bunun yaratacağı kaos ortamını umursamayan iktidarın yarattığı güvensizlik ortamında, tüm kurallar bu sefer dört taraftan kasıtlı olarak tahrik edilen ve muhtemelen el altından örgütlenen halk tarafından yıkıldı.



Sonuçta ülke iktidarı el değiştirdi, parlemento fesh edildi, Anayasa tekrar yazılıyor. Başkanlık koltuğunda Kurmanbek Bakıyev yerine Roza Otunbayeva oturuyor. Amerika ve İngiltere'ye yakınlığı yüzünden aslında bir maşa olduğu söylemleri dillerde gezip duran bir kadın var yani artık geçici olduğu belirtilen iktidarın tepesinde...


( eski Devlet Başkanı Bakiyev'in resmi ayaklar altında )

( Roza Otunbayeva ve diğer muhalif liderler meydanda bir konuşma yapıyorlar )

Herşeyin yerine bir yenisi konuluyor yani.

Tek yerine konulamayacak olan şey ise bu iki günlük olaylar sırasında yitip giden insanlar oldu, HALK yani...


Olaylar sırasında ölenlerin devlet töreniyle gömülüyor olması telafi ediyor mu acaba anasız, babasız kalan öksüz, yetim bebeklerin yokluğunu? Evladını yitiren anaların, babaların acısını? Eşini, kardeşini kaybetmiş insanların akıp giden gözyaşını?




Sözüm bu güzel ülkemin güzel topraklarında yaşayan tüm insanlara; ders alalım gözümüzün önünde yaşananlardan.

Böldürmeyelim kendimizi...

Yıllardır aynı bayrağın altında "Ne Mutlu Türk'üm!" diye haykıran bir milletin insanına, "bu söyleminiz bölücülüktür" diyerek "Ne mutlu insanım" dedirten zihniyetin yapmak istediği tek şey birliğinden kuvvet alan güçlü Türk Milletini bölmek isteğidir. Bizim bütünlüğümüz yüreğimizde taşıdığımız Türklüğümüzdür çünkü.

Nasıl sarışın, esmer, uzun, kısa, genç, yaşlı olmamız engel değilse birliğimize, aynı şekilde Laz, Kürt, Çerkez, Azeri, Ermeni, Yahudi olmamız da sebep değil bölünmemize. Yeni bir karışım değiliz ki bizler bir kabın içinde harmanlanmaya çalışılan; bilakis yıllardır birbiriyle yoğurulan ve pişmiş bir somun ekmek gibiyiz. Bizden lokma kapmaya çalışan onca el uzatana kanarsak lezzetimizden de varlığımızdan da olacağız işin kötüsü...

Bu topraklar üstünde aynı ortak geçmişe imza atmış, dini ve etnik ayrım yapmaksızın Türk Halkı olmanın gururunu taşımış olan bizler için en büyük ilk tehlike "Öteki" gibi hissetme kuşkusunun yüreklere yerleşmesidir ki ne yazık ki bu oyun oynandı ve bitti üstümüzde.

Korkum odur ki sonrasında gelecek yeni oyunlara karşı birlikte durmayı beceremezsek bizim tepemizde de esecek kontrolü mümkün olmayan rüzgarlar ve yerine yenisi konulamayacak tek şey birliğinden güç alan halkımız olacak ...

Ve bu gelecek hiç yakışmayacak benim tüm medeniyetlerin ortasında bir güneş gibi parlayan güzel ülkeme...





Not: Görseller yaşanan olaylar sırasında Bişkek'de bulunan tarihçi ve sosyolog dostum Sevgili Dr. Yunus Emre Gürbüz'e aittir ve Wind of Change? isimli albümünden alınmıştır, izinsiz kopyalanamaz.

6 yorum:

Bucera dedi ki...

Bu vatanın bir bireyi olarak ne mutlu Türküm diyorum.Köklerimin gürcü olması ailemin büyüklerinin halen gürcüce konuşuyor olması bunu söylemem engel değil.
Kalemine sağlık sokak kedisi

nalan dedi ki...

öyle zengin bir toprak,deniz,su üzerinde oturuyoruz ki, boşuna değil bu toprakların on bin yıl önceye tarihlenmesi.bana sana bizlere bırakmamak için ellerinden geleni ardına koymayacaklar.
yaşadıklarımız, kırgızların yaşadıkları ders ama kime ?

Sokak Kedisi dedi ki...

Bucera;
En doğrusuna, en birleştiricisine sahipken nedir bu ayrışma ve açılma sevdası anlamadım gitti valla, üzüntüyle seyrediyorum :(

Senin de yüreğine sağlık arkadaşım, hepimiz başkayız ama ne güzel ki aynı bayrağın altında omuz omuzayız...

Sokak Kedisi dedi ki...

Nalan;
Bu mirası korumaktan bile aciz kalıyoruz ne yazık ki değil mi? :(

Çok iştah açıcı olduğumuzu bilip birlikte kalmaya direneceğimize böyle lime lime olmamız inanılır gibi değil Sevgili Nalan. Umarım birilerinin daha görmesi, anlaması ve prim vermemesi mümkün olur bilinçli dostların paylaşımları sayesinde...

Meral Erdoğan dedi ki...

merhaba, bugun karsilastim blogunuzla, harikaymis:) bastan sona inceleyecegim simdi. tekrar gorusmek uzere :)

sevgiler,

Sokak Kedisi dedi ki...

Meral Erdoğan;
Merhaba Meral Hanım, hoşgeldiniz. Teşekkür ederim beğeniniz ve bu hoş ilk yorumunuz için.

Sevgiler

Free Counter