27 Ağustos 2013 Salı
Antonyo
Haziran ayının başında demir attığımız yazlık evin, öğle sıcağında bile insanı mutlu eden serin balkonundayım şu anda. Etrafımda huzur dolu bir sessizlik; iki aydır cır cır cııır cırlayan Ağustos Böcekleri bile susup, kışın yiyeceği lokma için karıncanın peşine düşmüş vaziyette bu günlerde.
Ben içimde hem özlem büyüyor, hem de tatilin bitmesine dair "ne çabuk geçti koca yaz" hüzünleriyle birlikte yasemin kokulu bahçemin yaz sonu hallerini seyrediyorum doya doya. İçimde biriktireceğim öyle çok güzellik var ki günümde, bütün gün izlesem yetmiyor. Aşkla karışık bir bağlanma/kopamama hali mevcut.
Bir de hayatımın şehrini, güzeller güzeli sevgilim İstanbul'u, Ege'nin otu, böceğiyle aldatmanın bir tuhaf utancı var tabii bir yerlerde. Hiç hesapsız bir yaz aşkında, sarıp sarmaladı beni hayatın her rengiyle Kuşadası, her sene tekrardan olduğu gibi.
Tatil olur olmaz koşarak geldiğimiz evi kapatıp dönemiyoruz bir türlü. Tarhındaki çileklerim, dalındaki bostan patlıcanlarım, kapının önünde beslediğim komik kedi yavrum, ön bahçedeki Begonvilim, turuncu yeşil balkonum... Öylece bırakıp gidemeyeceğim bir çok sevgilim var burada. İçime sindiremiyorum arkamı dönüp gitmeyi...
Etrafta anlatılan harala gürele tatil maceraları da yok burada. Sitemiz 40 yıllık, şu anda hala hayatta olan ilk sakinleri de benim bütün çocukluk anılarımı hatırlıyor üstelik... Büyüdüğümüz, ilk gençlik ve deli ergenlik çağlarımızı dibine kadar yaşadığımız kumsalda, biz yaz dostları, büyüklerimizle birlikte çocuklarımızı yüzdürüyoruz artık :)
Büyük bir yeşilliğin içinde, 40 yaşındaki çam ağaçlarıyla gölgelenmiş bahçemizde, sessiz ve huzur dolu günler geçiriyoruz lafın kısası.
Hanım hanıma üstelik :)
Son 3-4 yıldır sitemizin beyleri giderek azaldı, gençler bu yaşlı ve sessiz ortamı fazla yavaş bulduğu için uzaklaşırken yaşlılar hayata daha fazla tutunamayarak dünya değiştirdiler maalesef. Her sene en az 3-4 kişinin artık aramızda olmadığı haberiyle üzülürken, kalan komşularımızla sabah kahveleri, akşam sohbetleri, beş çayları peşindeyiz gene de.
Sürekli kadın kadına gezmekten mi bilemiyorum, son günlerde kendimi iyice melankolik hissetmeye başladım. Ortam da öyle romantik ki, insan ister istemez hisleniyor kardeşim :)
Gece kumsalda şarap eşliğinde güneş batırma muhabbetleri, sabah sefaları, balkondan balkona laf atmalar, uçsuz bucaksız kumsal yürüyüşleri, etraf yeşil, hava oksijen dolu, ay bir yandan parlıyor, güneş bir yanda ısıtıyor, kuşlar, kelebekler derken insan ister istemez elini tutan bir el arıyor ve sırf kadınlarla dolu bir cennet bile yetmiyor insana sanırım ortam böyle olunca.
Bir arkadaşım, ilk sevgilisi ile flört ediyor tekrar. Her ikisi de ilk gençlik yıllarında başkalarıyla evlenip ayrılmışlar. Birer çocukları var, yıllar içinde birbirlerini özledikleri de çok belli. Beyaz dizi izler gibi izliyoruz valla, her an online takipteyiz. Facebook olmazsa WhatsApp, o da olmazsa mesajlarla ne olmuş, ne demiş, ne düşünüyormuş, neredelermiş bire bir yaşıyoruz, boşluktan tabii. Oğlum bile olan biteni takip ediyor, nefes almadan dinliyor; şaka gibi :))
İşte böyle bir ruhsal yoksunluk içindeyken, geçen akşam, tam da saat yedi sularında gene kumsala indik. Gökyüzü kıpkırmızı, şarap buz gibi, kumsal pek romantik, biz bir sürü kadınken ve hafiften alaca karanlık durumu mevcutken; kumsalda koşu yapan ve bize doğru gelen bir adam fark ettim. Üstünde bir mayo, hepsi o. Saçlar ıslak, hafiften dalgalı ve uzun. İyice bronzlaşmış, belli ki yazın nimetlerinden bol bol faydalanmış. E bakılmayacak gibi de değil üstelik :)
2 aydır ilk defa gördüğüm bu tabloyu izlerken öte yandan da sağımdakini solumdakini dürterken buldum kendimi.
Baktım boş boş yüzüme bakıyorlar; "Antonyo" deyiverdim bir anda. "Ne Antonyo'su?" dedi solumdaki arkadaşım tuhaf tuhaf bakarak. "Banderas yahu" dedim," aynı o" :)
Kumsalda gözden kaybolana kadar izledim güneşin batışını ve Antonyomun koşusunu. Şarap ve müzik eşliğinde, dalga sesleriyle. Derken sohbete daldık, keyifler tavanda, ortam şahaneyken solumdaki beni dürttü. Döndüm baktım yüzüne; çenesiyle ileriyi işaret etti "bak" dercesine. Baktım, bir şey yok. "Ne oldu?" dedim, güldü. "Antonyo" dedi. Tekrar bakınca gördüm benim Antonyo'yu. Başladık gülmeye, bir on dakika kadar da sürdü ne yalan söyliyim. Bir saat önce gördüğüm ile bir saat sonra gördüğüm arasındaki farka hala da gülüyorum, aklıma geldikçe.
İnsanı neredeyse gördüğü bir çiçeğe bile aşık eden bu büyülü coğrafyada, hanım hanıma yaşamak hem eğlenceli hem de biraz eksik geliyor insana, üstelik aşk bu kadar da yakışırken yaza...
25 Ağustos 2013 Pazar
İçsel Durum
Uçsuz bucaksız bir maviye dalıp giderken sessizce seni dinliyorum...
Enrico Macias... "Adieu Mon Pays"
Vakti geldiğinde yola düşmek gerektiğini kalbime kazıya kazıya...
21 Ağustos 2013 Çarşamba
Şafak
Hiç sebepsiz ve telaşsız adımlarla, denizin büyük bir özlemle kumsala kavuştuğu o köpük köpük sınırda yürümek, sessizce.
Sonsuzluğuna şahitlik ettiğin bu sevdalı kucaklaşmaya layık olduğu saygıyı gösterip, dualarına tüm kavuşmak isteyenleri eklemek belki de bir akşam şafağında.
Sonra gene sessiz bir kahkaha eşliğinde, minik ve haylaz parmaklarıyla tabanlarını gıdıklayan hafif serin suya, neşeli bir karşılık vermek, ayağının ucuyla...
Rüzgarın aslında çok da cılız olan, ancak "ben de buradayım" diyen belli belirtisiz kıpırtısıyla bütün yüzüne dağılan saçlarını atmak geriye ve öylece duruvermek birden bire hayatın tam kıyısında.
İyot kokusu ve özlemden nemlenmişken gözlerin, gökyüzü turuncu bir şal gibi sarmışken omuzlarını, neyin sevinci ve neyin hüznü içine böylesine işlemiş hiç bilemezken, öylesine uzaklaşmak belki de tüm nedenler ve niçinlerden.
Yürümek; sessizce, kızıl bir akşam şafağında...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)