29 Ocak 2012 Pazar
11 Ocak 2012 Çarşamba
Facebook Çakalları
Bu facebook olayı sayesinde, memleketteki erkeklerin avlanma yöntemleri hakkında epey bilgi sahibi oldum.
Mesaj kutuma düşen hepsi birbirinden yaratıcı! ve korkunç onlarca mesaj var bu avcılardan gelen. İşin daha vahim tarafı bu mesajları ciddiye alıp cevap veren birileri, bazı hatun kişiler var ki adamlar yöntem geliştirmek, tavır değiştirmek gereği bile duymuyorlar :(
İşte size bu mesajlardan bir kaç örnek;
"Merak ettim cennetten düşerken canın çok yandı mı?" diye sormuş zevzeğin biri.
"Kanatların yok belki ama bu fotoğrafta gördüğüm sen isen eğer inan bana sen gerçek bir meleksin" demiş başka bir zevzek.
"Ne zaman mezun oldun, hiiiç yabancı değiliz bence birbirimize ;) " demiş şapşalın önde gideni.
"Hiç değişmemişsin, sadece diş tellerinden kurtulmuşsun." demiş ötekisi.
"İnan bana, dün gece rüyamda seni gördüm. Beyazlar içinde çok güzeldin!" demiş başka bir sinir.
"Evlen benimle" demiş biri.
" Slm cnm ck gzlsn" demiş üşengeç bir yavrucak.
"Sen benim diğer yarımsın. İzin ver sana bunu kanıtlıyım" demiş öteki yarım,
"Beni hatırladın mı? Ben seni hiç unutmadım" demiş bir başka sinir...
"Eğer bana cevap yazmazsan susuzluktan ölen bir çiçek gibi kuruyup gideceğim özleminle" demiş bir şakacı şirin.
"Gözlerini gözlerimden ayırma sakın. Ölürüm" demiş öbürü.
Biri de oturmuş şiir eklemiş
"Ne gülümsemek gerçek mutluluktur…
Ne de ağlamak en büyük acının ifadesidir…
Ne seni seviyorum sözü gerçek sevgidir…
Ne de söylememek sevmediğinin göstergesidir…
Hayat ne gideni getirir…
......Ne de kaybetiğin zamanı geri çevirir…
Ya yaşaman gerekenleri zamanında yaşayacaksın…
Ya da yaşayamadım diye ağlamayacaksın" diye. Kesin kopyala-yapıştır yapmıştır :)
Çok keyifle kullandığım sosyal paylaşım sitelerinden biri facebook. Sevdiğim insanlarla zahmetsizce paylaşım içinde olabildiğim, mesafeleri hiçe sayacak kadar işimizi kolaylaştıran platformlardan biri. Ama böylelerinin de oralarda olduğunu bilmek fena...
4 Ocak 2012 Çarşamba
Tarih Tekerrür edermiş
2012 geleli 4 gün olmuş bile. Pehhh..
Yılbaşı gecesinin hemen ertesi sabah, daha tüm insanlık mışıl mışıl uyurkene, biz sıcacık yataklarımızdan kalkıp arabaya iki tane 8 yaşında oğlanı sıkıştırıp taaaa Maşukiye'ye gittik.
Yılbaşından bir kaç gün önce başladı plan-program kısmı. Murat ( eski dost Murat) gidelim derken içimden bir ses "biz bunu daha önce de yapmıştık sanki?" dedi bana ama tam da netleştirip hatırlayamadım detayları. Taa ki şeytan beni dürtüp bu postu tekrar okutana kadar :)
Geçen sene de Yılbaşı'nın iki gün sonrasında, biz hemen hemen aynı kadro ile Maşukiye yolundaymışız. "Bir daha da gitmem!" demişim üstelik, ne ayıpp :)
Bu sene 2'sini bekleyememiş olacağız ki sabaha kadar alınan onca alkolün üstüne 1 Ocak'ta düştük yollara. Seneye yeni yılı orada karşılarsak hiç şaşırmayacağım bu durumda :)
Bu sefer Maşukiye'de takılmayıp, Kartepe yoluna da vurduk kendimizi. Kar görmeyi hiç beklemeyen ben, o kadar kar görünce keyiften kendimi kaybettim, nefisti...
Topluca debelendik karların içinde, sonra da bir kulübede sucuk&ekmek yerken çıtırdayarak yanan sobanın başında ısıttık kendimizi. Çok güzeldi, kedicik mest modundaydı. Daha uzun kalmayı isterdim o dağ başında. Ahşap kulübenin tavanına vuran rüzgarın sesi de güzeldi, cama değip eriyen kar tanelerini izlemek de.
Ama resmen bir dejavu söz konusu sanırım, geçen seneyi tekrar ediyorum gibi. O günden beri yataktan çıkmıyorum, öksürük, sırt ağrısı ve halsizlik beni devirdi. İyi hissetmek istiyorum, olmuyor. Üşüttüm yavrularla karda oynaşırken, iyileşemiyorum bir türlü. Kimseye de sızlanamıyorum işin kötüsü. Koca, "istemeseydin dağ başına gitmeyi" diye umursamıyor, annem "iyi ki oğlanı da hasta etmedin!" diye söyleniyor. Ama karda oynamak bizim de hakkımız değil mi?
Diyeceğim o ki, hastayım bir çorba yapanım yok. Üstelik neredeyse dövecekler beni bu zalimler. Ben ne bahtsız bir kediyim yahu...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)