3 Eylül 2013 Salı

Gece



"Tünelleri seviyorum, umudun sembolleridir onlar. Bir an gelir yeniden aydınlık olur, o sırada gece değilse... "  Amadeu Prado 


İnsanların tüm aydınlıklara atfettiği o kolay kabul edilesi sözde ferahlığı anlamıyorum bazen. Geceye bindirilen onlarca ürkünçlük ve tedirginlik veren sessizlik; çok taraflı ve adaletsiz geliyor bana. Tünelin sonunda, tüm sıcaklığıyla gelenleri karşılayacak güneşe olan hasretin, geceye olan sevgi ve inancı zayıflatıyor olmasındandır belki de...

Ben seviyorum geceleri, tüm karanlık ve yalnızlığıma rağmen.  Gözleriyle değil gönülleriyle gören, fiziksel temasıyla değil duygusuyla dokunmayı bilen, gösterişsiz ve yalın tutkularıyla sevebilenlerin hafifliğiyle aydınlanan karanlıkların göz alıcı sevinciyle yaşamak daha doyurucu geldiği için belki de...

Ben seviyorum geceleri, gündüzü karartan gerçeklere yeğ tuttuğum geceyi parlatan düşlerimle baş başa kalabildiğimden belki de...

Ve ertesi güne dair tüm hayallerimi içinde yaşatabildiğim, aydınlığın kararttığı düşlerimde uçsuz kırlarda koşabildiğim, istediğimce çocuk olabildiğim, dilediğimce sevebildiğim ve suskunluğuma bahane bulmak zorunda olmadığım için belki de...

Ben seviyorum geceleri, karanlığın görmek istemeyenlerden ustaca sakladığı güzelliklerin de aydınlık kadar mutluluk verici olabileceğini bildiğimden belki de...

Her birinin sonunda, gündüzü görmeyi beklemeden kabullenmeli değil mi aslında tünelleri geçmeyi? Yolun sonuna dair umutlarla yaşarken, fark etmeden harcıyoruz hayatın tüm serüvenlerini. Esas karanlık da bu görmek istemeyiş gibi geliyor bana, geriye doğru yaslanıp düşündüğümde.

Yaşamın gece ve gündüzden, umudun düş ve kabullenişten, ömrün başlangıç ve bitişten ibaret olduğunu bilip; suçu zamana yüklemeyenlere olan hayranlık ve özenimdendir geceleri bu kadar sevişim belki de...



&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&



Portekizli bir kadının alnına yazdığı telefon numarası ile hayatı değişen Raimund Gregorius'un, bambaşka hayatlara misafir olduğu ve bu sayede aslında dışarıda gerçekten de nehirlere doğru akan bir hayat olduğunu fark ettiği,  kendi içine dalıp gittiği plansız yolculuğunda misafirim ben de bir süredir.

Bu başkasının macerasında aslında kendi varlığına yolculuğu, 397 sayfayla anlatırken satırlarını okuyucusuna keyifli bir dost haline getiren yazar Pascal Mercier; "Lizbon'a Gece Treni" isimli kitabına seçtiği giriş cümlesinde Jorge Manrique kelimeleriyle şöyle sesleniyor ;

                                            Nuestras vidas son los rios
                                              que van a dar en la mar,
                                                   qu'es el morir

~ ~ ~  Birer nehirdir hayatlarımız adına ölüm denen o denize doğru akan...  ~ ~ ~  











Görsel alıntıdır...









Hiç yorum yok:

Free Counter