3 Ağustos 2011 Çarşamba

Huzur Evi



Şöyle bir baktım da sürekli gitmelerden, kaçışlardan, molalardan bahsediyorum son demlerde. Can sıkıcı oluyor belki de bu ruh halim ama çok yorgun hissediyorum kendimi. Yalnız kalmak insanın istemi dışında yaşanınca büyük bir üzüntü olabiliyor, evet. Kesinlikle bu duruma katılmakla birlikte, bazen de diyorum ki kısacık bile olsa arasıra yalnızlık en çok ihtiyaç duyduğum lüks benim.

Düşünsenize; gün boyu sürekli çalan telefonlara yetişme telaşı, bir sürü şeyi temin etme gayreti, hayatınızdaki "diğerleri" için hayatı kolaylaştırabilmek istek ve görevi. Ve bunun 09-18 gibi bir sınırı yok, hatta 7/24...

Uzaktan bakınca evde ve kadın olmak atla deve değil belki ama ofis hayatımda yorulduğum kadar yorulduğumu hissediyorum zaman zaman. O zaman karar vermem gereken şeyler hep başkalarına fayda sağlarken şimdilerde verdiğim kararlar en sevdiklerim için doğru veya yanlış oluyor ki bu beni çok daha titiz olmaya zorluyor en basidinden.

Bu rolden bıkkın ve dertli miyim? Belki. Bilemiyorum.

Ancak bazen yalnız kalmaya, biraz özlemeye, özlenmeye, sessizliğin tadını çıkarmaya ve yalnız ama yalnız kendi ritmimde yaşamaya ihtiyacım oluyor. Acıkınca yemek yapsam, canım isteyince uyansam, istediğim saate kadar müzik dinleyip film seyretsem, görmek istediğim herkesle kendi evimde bir araya gelip evimin rahatlığında vakit geçirebilsem. İstediğim kadar kitap okuyup başka işler için ara vermek zorunda kalmadan tadını çıkarsam çevirdiğim her sayfanın. Yataktan hiç çıkmadan yaşama lüksüm olsa mesele bir tek güncük bile olsa. Evime eşya seçerken bile sevdiklerimi değil de fonksiyonel olanları, uzun ömürlü olanları, ihtiyaç duyduklarımızı seçiyorum. Uzun soluklu birlikteliklerin bedeli bu mudur acaba diye de düşünüyorum bir yandan...

Sadece kendim için yaşasam yani, olmaz mı? Olmuyor.

Hayatımdan şikayetçi değilim, ne mutlu bana ki sevdiklerim, sevenlerim, her anımda elimi tutup yanıma koşan dostlarım var. En büyük zenginlik bu değil mi zaten ?

Geçenlerde biraraya geldiğim hanım arkadaşlarımın da aynı ızdıraba dem vurup "hani bizim yalnızlık hakkımız" diye kazan kaldırdığını görünce sevindim resmen. İyi dedim, tek değilim. Çalışan, çalışmayan tüm hatunların o esnadaki ortak paydası oluverdi bu konu bir anda. Ve oradan buradan konuyu çekiştirirken birden bire bir fikir geldi aklımıza: Huzur Evi!

Şehrin hepimize uygun bir köşesinde bir ev tutsak dedik. Aydınlık, geniş ve iç açıcı bir ev yapsak kendimize. Her birimiz birer köşesine el atsak, içimizden geldiği gibi dayayıp döşesek. Hepimizde birer anahtarı olsa ve imkan buldukca, ihtiyaç duydukça atsak kendimizi huzur evimize. Hiç iş yapmasak mesela o evde. Canımız istemediği sürece yemek pişirmesek. Çamaşır birikmese, ütü olmasa. Telefon da istemem. İnternete bile karşıyım, mobil modemlerden kullansın canı isteyen. Sığınsak evimize ve istediğimiz gibi geçirdiğimiz bir kaç saatcik hediye etsek kendimize?

Şimdi hepimiz harıl harıl bu projeyi geliştirmekle meşgulüz. Deli gibi ev bakılıyor, nette bulunan her güzel fotoğraf anında paylaşılıp fikir ediniliyor, kocalardan bu fikre sponsor olmak isteyen çıkar mı diye sondaj yapılıyor, bekar evine çıkmaya hazırlanan kız çocukları gibi heyecanlıyız üstelik. Büyük bir keyifle evlerde minik valizlere huzur evimize götürülecek olmazsa olmazlar sıkıştırılıyor :)

Ortaklaşa koyduğumuz ilk kuralımız ise şu; eve erkek girmeyecek :)) Öyle ya, huzur evi dedik adına :)))


Hadi hayırlısı ;)





--- Görsel alıntıdır ----

2 yorum:

absalom dedi ki...

ahahahaaaa

yannız huzur evi erkeksiz olmaz sokak kedisi sıkılırsınız valla bak :))

biz olmasak kimi çekiştireceksinizi huzur evinde aneam kriz geldi :)))

Sokak Kedisi dedi ki...

Aman da amannn!! Absalomcum gelmiş hoşgelmiş :)))

Sıkılırız valla, teşhis pek doğru ahahahaaa :)) Baştan "erkek giremez" diye başlayalım da sıkılınca illaki cıvırız kurallarda nasılsa :P

Öperim ikinizi de... Aklıma gelmişken, hala iki misiniz siz? Oooo hani nerede 3, 4, 5 ??? İmza: kötü kedi :)

Free Counter