9 Ağustos 2010 Pazartesi
Ertesi yok yarınların...
Bir rüzgarın peşi sıra koşarken insanın görmekten mahrum kaldığı ne çok şey oluyormuş meğer. Gözünü açıp baktığında da ne geldiği yeri ne de peşinde koştuğu rüzgarı tanıyabiliyor olmak işin daha da endişe veren kısmı.
"Hayatı erteleme!" diyoruz ya durmaksızın, birbirimize sıkı sıkı tembih edip "mutluluğun sırrı burada" diye ipucu paylaşıyoruz ya hani; işte buna uyan, uyabilen, ertelemeden yaşayan var mı içinizde?
Mutluluk ne kadar zormuş, büyüdükçe farkettim. Eskiden yarınlar upuzun gelirdi, çözümler de basit. Hem yaşayacak çok şey vardı hem de yaşanacak pek çok mutluluk. Hayaller kadar güzel olacak bir geleceği bekleye bekleye geçip gidiyormuş aslında gelecek. Ve o gelecek, bir daha gelmeyecekmiş üstelik. Tek bir zar atma şansın varmış ve sen o zarı da çoktan atmışsın, ne denir ki...
Sonsuza kadar sürmeyecek bir yolculukta hep yalnız, hep mutsuz insanlarız belki de. Yüzlerimize oturtup gülüşleri yüreğimize gömüyoruz hıçkırıkları.
Ertelediği herşeyin de aslında büyük bir yalan olduğunu anlamış, hayattan kocaman bir ömür alacağı olan, orta yaş sendromu mağduru ruh haliylen güne uyanan, üstelik karaktersiz yarı ağlak bir İstanbul gününe katlanan bu kadından tüm erteleyenlere selam olsun...
Bu da günün şarkısı olsun madem, tıklayın lütfen...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
6 yorum:
Sana da selam olsun. Bazen düşünüyorum ne çok şeyi ertelediğimi sonra hemen görev başına, bir iki adım sonra yeniden arkası gelmez ertelemeler. Az ertelemeli, bol adımlı bir hayat diliyorum bize.
Bana bazen herşey için bir kez daha yaşayacakmışım gibi geliyor. Hatta öyle bir ruh haline giriyorum ki neredeyse emin oluyorum şu gelecek seferin varlığından :)) Çıldırıyor muyum ne ???
Doktorum nerede???
:)))
Ne güzel başlık olmuş
mEta;
Teşekkür ederim :)
Çok Çoookkkk güzel:)
Sedefcim çok teşekkür ederim, gerçekten çok mutlu ettin beni...
Sevgiler
Yorum Gönder